PKK pişman oldu mu
Terörle mücadelenin yalnızca sopayla olmayacağı, yerine göre havuç ikramını da içermesi gerektiği muhakkak. Ne var ki terör örgütünün terörün çare olmadığını kabul edip pişmanlık göstermediği sürece sorun tam olarak çözülmüş olur mu
Şu da var: Terörsüz Türkiye hedefi uğruna ne yapmak gerekirse yapalım derken, terörün haklılığını kabul etmiş gibi de görünmeyelim. Bu noktada "aydın" dediğimiz kesim ile "sokaktaki adam" diye kodladığımız kesimin yaklaşımlarında keskin bir farklılık var.
İster solcu ister İslamcı isterse de liberal olsun, aydınlarımızın çoğu ülkedeki terör sorununun çözülmesi için önce Kürt sorununun çözüme kavuşması gerektiğini düşünüyor. Kürt sorununu da devletin bazı hatalı politikalarının doğurduğu konusunda aydınlarımız hemfikir.
İster solcu ister İslamcı isterse de liberal olsun, aydınlarımızın çoğu sorunun tırmanışında 12 Eylül rejiminin Diyarbakır cezaevinde yaptıkları başta olmak üzere devlet adına uygulanan yanlışların ciddi bir rol oynadığını ifade ediyorlar.
Bununla beraber, ister solcu ister İslamcı isterse de liberal olsun, aydınlarımızın çoğu PKK'nın veya Öcalan'ın niçin toplumun nefret objesi olduğunu anlayamıyor. Çünkü aydınlarımız meseleye kitabi bakıyorlar ve ayrılıkçı hareketin kavramlarını kullanıyorlar konuşup yazarken. "Ulus devletin imha, inkar ve asimilasyon siyaseti Kürt silahlı hareketini doğurdu" gibi cümleler kurabiliyorlar terörün kaynağını açıklama sadedinde.
Sokaktaki adam ise konuya öyle bakmıyor. Her şeyden önce PKK'nın işlediği cinayetlerin haklı bir gerekçesi olabileceği düşüncesi sokaktaki adamın zihninde karşılık bulamıyor. Sokaktaki adam Kürt denildiği zaman da kendi komşusuna bakıyor, mesai arkadaşına bakıyor, müşterisine bakıyor, ustasına bakıyor, çırağına bakıyor, öğretmenine bakıyor, öğrencilerine bakıyor, hatta gelinine veya damadına bakıyor ve PKK'yı bu kişilerin temsilcisi olarak görmüyor. Daha önemlisi bu kişilerin durumunun devlete isyan etmeyi, terör yapmayı, insan öldürmeyi gerektirdiğini düşünmüyor sokaktaki adam.
Sokaktaki adamın ruh ve akıl dünyasını anlayabilmek için -ister solcu ister İslamcı isterse de liberal olsun- aydınlarımızın şu soruya cevap verebilmesi lazım: İnsan öldürmek ne zaman haklı bir eylem olur
PKK elli yıldır insan öldürüyor... Karakol basıp Mehmetçikleri öldürdü, otobüse patlayıcı yerleştirip masum yolcuları öldürdü, kahvehane tarayıp orada oturanları öldürdü, sokaklarda bomba patlatıp gelip geçen insanları öldürdü, Kürt köylerinde devlet yanlısı dedikleri bazı aileleri yediden yetmişe bütün fertleriyle öldürdü, Sivas katliamının misillemesi diye Başbağlar'da camiden çıkan 33 kişiyi kurşuna dizip öldürdü
Bütün bunları "Kürt halkının varlığı ret ve inkar edildiği için" yaptı. Bu haklı bir sebep kimilerine göre. Yalnızca etnik Kürt milliyetçileri değil bunu savunan. Kimi sosyalistler, kimi İslamcılar, hatta kimi liberaller de öyle düşünüyor. Sen adamların dilini yasaklarsan onlar da eline silah alıp hakkını ararlar kardeşim, demeye getiriyorlar.
Oysa hiçbir siyasi gerekçe eline silah alıp cinayet işlemeyi meşrulaştıramaz. Kaldı ki bu memlekette Kürt etnik kimliğinden olan vatandaşlara düşmanca davranıldığını, farklı bir hukuk uygulandığını söylemek en hafif tabirle abartı olur.
İster solcu ister İslamcı isterse de liberal olsun, aydınlarımızın çoğu böylesi iddiaları benimsemeye fazlasıyla hazır gerçi ama sokaktaki adama bunu kabul ettirmek mümkün değil.
Bence de sokaktaki adam haklı: Anayasal millet anlayışının tam manasıyla yerleşmediği dönemlerde millet bütünlüğünün unsurları olan etnik kimliklerin yok sayılması yanlış bir yaklaşımdı ama düşmanca bir yaklaşım değildi. Silahlanıp cinayet işlemeyi gerektirecek bir durum hiç değildi.
Kürtçe yayın ve eğitim konusunda vaktiyle uygulanan engellemeler de insan öldürmeyi haklı kılacak bir gerekçe olamaz herhalde!
Belli dönemlerde etnik ayrılıkçılık tehlikesi karşısında bir refleks olarak -başka etnik dillerle birlikte- Kürtçe kitap gazete yayınlanmasına, Kürtçe şarkı türkü kasetlerine izin verilmemesi elbette yanlıştı. Ne var ki bu yoldaki hoyrat uygulamalardan daha sonra vaz geçildiği, hatta bugün resmi devlet televizyonunda bir kanalın Kürtçe yayına hasredildiği ortada. Aynı şekilde Kürtçenin öğretilmesi önündeki engeller de -tıpkı yayın yasağı uygulaması gibi- ülkenin demokratikleşme sürecinde zaman içinde ortadan kalktı.