Biz kendi aramızda tartışaduralım, uluslararası "çatışma çözümü" uzmanları da Türkiye'deki yeni çözüm süreci konusunda görüş açıklıyorlar. Bu meselede Türk kamuoyu bile neyin ne olduğunu tam manasıyla anlayamamışken yabancı uzmanların isabetli yorumlar yapabilmesi kolay değil. Nitekim analizlerinde iki iddiadan birini esas alıyor bu uzmanlar. Biri, başta Suriye olmak üzere bölgesel dönüşümlerin ürettiği tehdit karşısında bir "devlet projesi" olarak yeni sürecin başlatıldığı iddiası, diğeri ise hükümetin DEM Parti'yi ve kitlesini seçim ittifakına dahil etmek üzere "siyasi hesaplarla" bu girişimi başlattığı iddiası. Her ikisi de buralarda zaten konuşulan ve aslında yakıştırmadan öteye de gitmeyen söylentiler. Yeni ve özgün tespitler değil.
Erdoğan'ın bu konudaki siyasi risklerden kaçınmak için "çözüm sürecinin kamuoyunda görünen yüzü olarak Bahçeli'yi seçtiği" iddiası ise özgün olsa da bu ülkenin siyasi gerçeklerinden habersiz bir "uzmanlığın" işareti olsa gerek.
Oysa gayet iyi hatırlıyoruz: Daha en başta, Cumhur İttifakı ortaklarından birinin Çözüm sürecini başlatan açıklaması karşısında diğer ortak uzun süre sessiz kalmıştı. Dahası, AK Parti yöneticileri "Bizim masamızda böyle bir konu yok" diyorlardı.
Ancak ne olursa olsun, MHP bu işi yapmakta ısrarlıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da MHP lideri Bahçeli'nin çağrısından sekiz gün sonra partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada övücü sözlerle andığı ortağına destek verdi. "Irak ve Suriye'nin kuzeyindeki bölücü terör örgütüne, Kandil'deki terör baronlarına hiçbir çağrılarının olmadığını" söyleyen Erdoğan, konuşmasında bir sürpriz yapıp CHP lideri Özgür Özel'e de takdirlerini ve tebriklerini iletti.
Ancak o gün bugündür MHP kanadı hep sürecin lokomotifi gibi çalışırken, AK Parti kanadının gözü ise gazdan ziyade frende oldu. Dışarıdan bakıldığında görünen tablo bu. Erdoğan arada bir sürece ilişkin destek açıklamaları yapıyorsa da bu açıklamalar genel ifadelerden oluşuyor, somut konularda net tavırlar gösterilmiyor. Ancak MHP kanadı eğer bir konuda çok ısrarcı olursa AK Parti kanadı da bir süre sonra ortağının talebine destek veya onay açıklaması yapıyor.
"İmralı'yı ziyaret" konusunda da aynı şablonu gördük. Ortağının bu yöndeki ısrarlı taleplerini uzunca süre duymazdan gelip, en sonunda adeta zorla ikna edilmiş gibi görünen diğer ortak, ziyaret konusuna zoraki yeşil ışık yaktıktan sonra da konuya ilişkin mesafesini korumaya devam etti.
Neden böyle davrandığını bilmiyoruz. Sürecin siyasi risklerini üstlenmekten çekindiği için mi Çoğu gözlemci veya yorumcu bu görüşte. Türkiye'nin sosyal ve siyasal şartları itibarıyla bunun yanlış bir tespit olduğunu söyleyemeyiz elbette. Ne var ki ortakların birbiriyle ilişkisindeki "model", meselenin tek bir konudan kaynaklandığını söylememizi zorlaştırıyor.
İşte bu noktada kronolojik bir hatırlatma: Daha çözüm süreci söz konusu değilken, Cumhur İttifakı ortakları 2019 yerel seçimleri ertesinde

6