Filistinliler toprak sattı diye hastaneler bombalanıyormuş!

Hamas'tan intikam alma bahanesiyle Gazze'de etnik temizlik boyutunda katliam yapan, buradaki iki milyon sivile "Canınızı kurtarmak istiyorsanız topraklarınızı terk edin" diyebilen, son olarak bir hastaneyi bombalayıp buradaki yüzlerce masumu gözünü kırpmadan katleden İsrail'i desteklemenin kötülük dışında bir açıklaması olamaz. Ama destek verenler var. Amerika'yı, Avrupa'yı kastetmiyorum, Türk kamuoyunda da var.

İktidar ve çevresi Filistin konusuna öteden beri sahip çıkıyor göründüğü için muhtemelen bu kesime tepki adına sergilenen bir tutum. Aynı sebeple geliştiğini gördüğümüz Arap aleyhtarlığı ve hatta din karşıtlığı ile akraba bir yaklaşım.

Yalnız sosyal medyada değil, konvansiyonel medyada da kendini gösteren bir eğilim bu. Şüphesiz bu eğilimdekiler Türk toplumu içinde çok küçük bir kesimden ibaret ama yine de içimizden birilerinin -motivasyonları ne olursa olsun- kötülüğün safında yer almayı tercih etmeleri rahatsız edici.

Belki işin iyi tarafı şu: Bahsettiğimiz kişilerin çoğu, böylesine aleni bir kötülüğü destekler görünmek istemediği veya bunu kendine yakıştıramadığı için genellikle utangaç şekilde İsrail'e destek veriyorlar.

Bunun en kolay yolu da Hamas'ı suçlamak, dolayısıyla Gazzelilerin bugün başlarına geleni hak ettiğini ileri sürmek.

Bu bir yana, "İsrail'in eline gerekçe veriyorsunuz" eleştirisinde haklılık payı var tabii. Yürütülen haklı mücadelenin aynı zamanda insanlığın değer ölçüleri içinde olması gerekir. Ama konuyu tam da burada kapatmak, İsrail'in Filistinlilere yaptıklarının silahlı direnişi doğurduğunu bilmezden gelmek iyi niyetli bir tutum değil.

Hamas'ın iki hafta önceki eyleminde günahsız sivillerin de hedef alınmasına itiraz etmek başka şey, bir devletin intikam için bir milleti kadın, yaşlı, çocuk demeden katliama uğratması başka bir şey.

Mesele yalnızca bugünün meselesi de değil üstelik. İsrail devleti uluslararası hukuk bakımından sahip olduğu toprağın daha fazlasını hukuksuz şekilde işgal altında tutuyor. BM kararlarına rağmen buralardan çekilmek yerine sürekli yeni yerleşimler kuruyor. Silahlı milisler evlerini, arazilerini ellerinden almak için Filistinli ahali üzerinde terör estiriyor. Karşı tarafı tahrik etmek amacıyla milli ve dini semboller özellikle hedef alınıyor. Mescid-i Aksa sürekli saldırı altında. Gazze açık hava hapishanesi durumunda. Batı Şeria halkını işgal altındaki Doğu Kudüs'ten Utanç Duvarı ayırıyor. İsrail askerleri sokakta slogan atan çocukların üstüne bile ateş açıyor Filistin şehirlerinde.

Bütün bunlara rağmen, elbette Filistin, Kudüs, Mescit-i Aksa herkesin umurunda olmak zorunda değil. Hiç kimseyi vicdanlı olmaya, merhametli yaklaşmaya, duyarlık göstermeye zorlayamayız. Ne var ki "Bunların dedeleri topraklarını Yahudilere sattılar" edebiyatıyla İsrail'in yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışmak hastalıklı bir tavır.

Bugünlerde bazı popüler tarihçilerin de dillerine doladıkları görülen bu iddianın aslı olup olmadığı tartışılıyor günlerdir. Aslı olsa ne olur ki Bugün kendi vatanlarında ikinci sınıf vatandaş olarak baskı altında yaşayan, sürülen, öldürülen Filistinliler, sırf dedelerinin öngörüsüzlüğü yüzünden başlarına gelen bütün bu kötülükleri hak ediyorlar mı yani

Kaldı ki Yahudilere toprak satma anlatısı büyük ölçüde temelsiz. Bugünkü İsrail devletinin "satın alma yoluyla" sahip olduğu toprak, mevcut arazisinin çok çok küçük bir bölümüdür. Bunlar da daha 19. Yüzyıl sonlarında çoğunlukla Lübnanlı gayrimüslim toprak zenginlerinden satın alınıp üzerlerinde büyük çiftliklerin inşa edildiği ve bugün artık her biri birer Yahudi şehri olan yerlerdir. İşin ilginç tarafı, bu toprak satışlarının ve Filistin'e Yahudi göçlerinin en büyük kısmı "bir karış toprak vermedi" denilen Sultan Hamid döneminde gerçekleşmiştir. Öyle ki burada Yahudi nüfusu söz konusu 33 yıllık sürede tam üç katına çıkmıştır.

Yerli halkla Yahudi göçmen grupları arasında ilk çatışmaların da bu dönemde baş gösterdiği unutulmamalı. Yerleştikleri yerlerde silahlı birlikler oluşturan Siyonist gruplar baskı ve tedhiş yoluyla topraklarını genişletmeye uğraşıyorlardı. Osmanlı yönetimi hem Filistin ahalisini yatıştırmak hem de diğer muhtemel sakıncalar zaten ortada olduğu için mülk satışlarını engellemek istemiştir ama bunu pek de başaramamıştır.