Bugünkü dünyada şiire yer yok mu
Edebiyat dünyasında ve aydınlar muhitinde bir zamanlar ikide bir gündeme gelen "Roman öldü mü", "Gelecekte şiir olacak mı" türünden sorulara çoktandır rastlamıyorum. Ne dergi kapağı ne soruşturma dosyası görüyorum bu konularla ilgili.
Oysa mesele yerli yerinde duruyor: örneğin 19 ve 20. yüzyıllarda olduğu ölçüde etkili romanlar yazılmıyor artık. Aynı problem şiir başta olmak üzere diğer sanat dalları için de geçerli.
Sanat düşünceye öncülük etme, kitleleri coşturma, kamuoyuna yön verme ve hatta toplumun estetik standartlarını değiştirme gücüne sahip görünmüyor artık.
Yoksa bize mi öyle geliyor Sanat türlerinin zaman içinde yaşadığı dönüşümün farkında olmadığımız için müzik, roman, şiir, tiyatro veya resim alanında biçimlenen yeni yönelimleri de değerlendiremiyor olabilir miyiz
Alışkanlıklarımızı sanatın kuralı gibi görme yanılgısı mı bu alandaki yenilikleri fark etmemizi engelliyor
Söz gelimi günümüz ressamlarının Bruegel veya Cezanne gibi -hatta Klee veya Magritte gibi- resim yapmalarını beklemek ne kadar doğru
Benzer şekilde günümüz romancılarının Balzac veya Dickens -hatta Joyce ve hatta Pynchon gibi- romanlar yazmasını beklemek olacak iş mi
Yahut günümüz müzisyenlerinin Bach veya Verdi gibi -hatta Stravinsky veya Shoenberg'in yaptıkları gibi- beste yapmalarını bekleme yanılgısı müziğinsanatın mahiyetini unutmanıngözden kaçırmanın sonucu değil mi
Teorik düzlemde bu sorulara doğru cevap verebiliyoruz ama hayatın akışı içinde söz konusu yanılgılardan uzak durabiliyor muyuz
Peki, şiire yönelik ilginin giderek azalması da aynı sebebe mi dayanıyor acaba Artık eskisine benzemeyen yeni bir şiir var ve biz -alışkanlıkların duvarını aşamadığımızdan- ona ulaşamıyor, onu anlayamıyor olabilir miyiz acaba Yoksa bugün yazılan şiir bugünün dünyasını yansıtmaktan, bugünkü insanın duygu ve anlam dünyasına nüfuz etmekten aciz kaldığı için mi eskiden olduğu kadar ilgi çekmiyor
"Auschwitz'den sonra şiir yazmak barbarlıktır" demişti ya Adorno, barbarlığı mı beceremiyoruz yoksa
Özetle soracak olursak, günümüz itibarıyla şiirin varlığıyokluğu hususundaki algımız yanılsama mı yoksa realitenin yansıması mı
"Çok değil yarım yüzyıl önce, 1970'li yılların başında" diyor Enis Batur, "Neruda, Aragon ya da stadyumları dolduran Yevtuşenko hayattaydılar ve dahası Şair ulvi bir simge olma rolünü taşımaktaydı."
Sarnıç şairinin son dönemde kaleme aldığı şiir yazılarını bir araya getiren yeni kitabının giriş bölümünden aktarıyorum:
"Dahası, genişçe bir kitle şiir ezberleyerek yetişiyor, hayatının değerli bir köşesinde şairlerine ve kitaplarına yeraçmayı sürdürüyordu."
Enis Batur'a göre şiir sanatının 1970'li yıllardaki mutlu dönemi çoktan sona erdi. Bugün tam aksi yönde bir yaklaşım var toplumda. Geniş kesimlerin ilgi alanında değil artık şiir:
"Bugün çevremdeki yaşıtlarım ve gençler arasında Okumaya düşkün kişilerin çoğu şiire uzak kaldıklarını itiraf ediyorlar. Kaldı ki, okunduğu kadarıyla da geçmişin şiiriyle cılız bir köprü kurulduğu görülüyor, konu bugüne geldiğinde genellikle Kundera'nın sorusunun sessizce doğduğuna tanık oluyoruz: 'Hâlâ var mı şairler'! Nedensiz doğum olarak göremeyiz bunu: Şiir'in, Hayat'ın ve dünyanın içindeki yeri belirgin biçimde daralmıştır." ("Şiir Hayvanı", Kırmızı Y., 2024)
Enis Batur'un çizdiği grafik hepimizin gözlemlediği iki gerçek eğilimi yansıtıyor. Bir yanda günümüz insanının -veya günümüz aydınının diyelim- şiire uzak kaldığı, öbür yanda da günümüz şiirinin insanları heyecanlandırmadığı vakıa. Madalyonun iki ayrı yüzü gibi görünen tek suret.
Ne var ki Tahta Troya yazarı herhalde stadyumları dolduran, kitleleri sürükleyen, miting meydanlarında eserleri okunan şairlerin eksikliğini hissediyor olamaz diye düşünüyorum. Başka bir şey söylemek istiyor olmalı.
Belki ince bir iğneleme de var burada. Geçmişte kalabalıkların ilgisini çektiği, hatta stadyumları doldurduğu söylenen isimler en azından "Batur'un şairleri" değil, bildiğim kadarıyla. Ama zaten sorun adı geçenlerin eserlerinin niteliği değil, bu kişilerin toplum nezdindeki değerlerinin şiir dışı ölçütlerle (politik duruşları itibarıyla) belirlenmiş olması. Demek ki geçmişte şiire gösterilen yoğun ilgi aslında şiir adına o kadar matah bir şey sayılmamalı. Ancak bu bardağın boş tarafı. Bardağın dolu tarafında ise çok yakın bir geçmişte bugünün aksine "şair figürü"ne toplumsal hayatta atfedilen saygın bir rolün mevcudiyeti var.
Bugünkü durum söz konusu toplumsal krediyi kullanmaya heves eden kötü paranın zaman içinde iyi parayı kovmasıyla (müteşairlerin sahneyi kaplamasıyla) ilgili bir yanıyla. Ancak bugüne gelinceye kadar şaire bir toplumsal aktör olarak duyulan ihtiyaç da gösteriyor ki sanat eseri tek başına sanatçının eseri değildir, sanatçının içinde yaşadığı toplumun da ürünüdür.