Bedenlerimiz iktidarda ruhlarımız muhalif!

Türkiye'de çeyrek asırdır muhafazakar mütedeyyin kesimin temsilcileri iktidarda. Ama bu kesim sanki hâlâ muhalefetteymiş gibi davranıyor, çünkü galiba öyle hissediyor.

"Bedenlerimiz iktidarda ama ruhlarımız muhalif" gibi ikili bir pozisyon

Böyle ilginç bir kolektif psikolojinin yardımıyla, hem iktidar olmanın imkanlarını hem de muhalefette olmanın avantajlarını aynı anda kullanabilme şansı veriyor kimilerine bu ikili pozisyon.

Bu sayede iktidar olarak ülkedeki tüm olumlu gelişmeleri sahiplenebiliyorsunuz. Muhalefet şapkanızla da başarısızlıkları muhayyel bir iktidarın hesabına yazmanız mümkün oluyor.

Diyelim ki ekonomide sıkıntılar yaşanıyor, bunun sorumluluğunu üstlenecek değilsiniz. Çünkü siz bir yandan iktidarsınız ama bir yandan da sisteme muhalifsiniz. Yanlışların arkasında ülkedeki ve dünyadaki egemen "sistem" var. Onun için milletin daha da yoksullaşmasına yol açan sizin politikalarınız değil, birtakım "iç ve dış güçlerin operasyonları"dır.

Gelgelelim, hatalı ekonomi politikaları yüzünden mesela, paranızın değer kaybetmesini "kur saldırısı" diye faili meçhul bir komplo olarak görmek yönetenlerin kabahatini örtmeye yarar ama aynı zamanda iktidarın muktedir olmadığını kabul etmeyi de gerektirir

Benzer şekilde "Şehit cenazelerinde muhalif siyasetçilerin protesto edilmesi" gibi dışarıdan bakıldığında fazlasıyla tuhaf görünen birtakım tablolar aslında bir kesimin iktidarda olduğu halde kendisini yine de muhalefette hissediyor olmasının sonucuydu.

Oysa askere, polise, yargıya, medyaya, sermayeye, yani ülkedeki bütün güçlere hükmeden bir iktidarın aslında muktedir olmadığını düşünmek akla uygun görünmüyor.

Belki de şöyle bir açıklaması var bu durumun: İktidar olmak sorumluluk duygusu demek. Hakkı, hukuku, adaleti sağlamak için kapsayıcı kucaklayıcı olmak demek.

O sorumluluğu yüklenmemek için mi muhalefetteymiş gibi davranıyorlar acaba

Yapılanlar karşısında isyan etmesin diye kendi vicdanlarını susturmak için mi

"Elimizden gelse bu olumsuzluklara derhal son vereceğiz ama bırakmıyorlar" savunmasını satın almaya hazır bir kitle mevcut olduğu sürece bunun bir önemi yok aslına bakarsanız.

Özellikle son dönemde birçok kesim iktidar baskısından, dayatmalardan, haksız ve adaletsiz tavırlardan, kendilerine devlet eliyle uygulanan ayrımcılıktan şikayetçi.

Daha önceleri ise muhafazakar kesim yakın zamanlara kadar devam eden başörtüsü yasağı, imam hatip okulu mezunlarına uygulanan ayrımcılık gibi haksızlıklardan şikayetçiydi.

Muhafazakar mütedeyyin kesimin mensupları şimdi kendileri iktidarda olduklarına ve geçmişteki sorunlar, çok şükür, çoktan ortadan kalktığına göre artık hallerinden memnun olmaları gerekir. Memnunlar ama kendi hallerinden ziyade bugünün şikayetçilerinin durumundan memnunlar sanki!

Empati kabiliyeti ve adalet duygusu olan bir azınlık istisna tutulursa, söz konusu kesimler "Etme bulma dünyası işte Vaktiyle onlar bize yaptı, şimdi biz onlara yapıyoruz" diye düşünüyor gibiler.

Oysa suçun şahsiliği diye evrensel bir kural var. Hiç kimse annesinin babasının veya bir hemşehrisinin kabahatinden dolayı suçlanamaz ve cezalandırılamaz. Ne var ki kendi ülkenizin insanlarını "Onlar ve biz" diye ikiye ayırıyorsanız sizden olmayanlara düşman hukuku ile muamele etmeniz kadar normal bir tutum olamaz. Millet olamamış yığınlardan oluşan bir nüfus kalabalığı içinde hukuk ve adalet arayışı değil, rövanş ve savaş psikolojisi hakim olur.

Peki, muhafazakar mütedeyyin kesimin savunduğu prensiplere ne oldu İktidara geldiklerinde hiç kimsenin baskı ve ayrımcılık görmediği, haksızlığa uğramadığı, kimliğinden veya inancından dolayı adaletsizliğe maruz kalmadığı bir düzen tesis etmeleri gerekmiyor muydu Kendilerinden beklenen bu değil miydi Kendilerinin iddiası bu değil miydi