Öncelikli vazifemiz

Üstad Bediüzzaman: "Lübbü işin aslını, özünü önemsemeyen; kışır kabuk ile meşgul olur" tespitinde bulunuyor. Yani ulvi bir davayı, kudsî bir hizmeti edinenler, bilerek veya bilmeyerek fuzuli, gereksiz, malayani işlerle meşgul olurlarsa, sorumlu oldukları ve yapmakla vazifeli oldukları kudsî hizmetlerini istemeyerek de olsa ihmal ederler, yeterince yerine getiremezler.

İman-Kur'an hizmetlerinin gerektirdiği manevi mesuliyetlerin farkında olanlar bu işin aslını, özünü kulak ardı etmeden, bütün gayretlerini, hamiyetlerini, mesailerini bu hizmete sarf ederler. İman-Kur'an hizmetlerine kıyasla kışır kabuk mesabesinde olan malayani, boş, gereksiz meşgalelerle, işlerle meşgul olanlar da istemeyerek de olsa lübbü yani işin özünü dikkate almazlar.

Kendisinin dikkate almadığı, yerine getirmediği hiçbir şeyi talebelerine de tavsiye etmemeyi prensip edinen Üstad Bediüzzaman'ın, dile getirdiği bu lüb-kışır meselesinde de numune-i imtisal olacak bir tercih ortaya koyduğunu görüyoruz.

Onun bütün ömrünü, vazifeli olduğu iman-Kur'an hizmetlerine teksif ettiğini, bu hizmetlere mani olacak, perde olacak, meşru da olsa hiçbir işe, hiçbir meseleye bakmadığını biliyoruz.

Meyve'nin Dördüncü Meselesi'nde nazarlara verdiği, İslam'ın geleceğini alâkadar eden Harb-i Umumî'ye merakla bakmanın dahi iman hizmetleri açısından gereksiz hatta zararlı olacağını ifade ederek, herkesin merakla bu haberleri dinlediği bir zamanda onun dönüp bakmadığını, dakikasını dahi boşa geçirmeden nurani hizmetlerine devam ettiğini biliyoruz.

Hatta şimdi bazıların, hizmetin vazgeçilmez unsurlarından saydığı o 'lüks ders ve sohbet mekânları' için uğraşmamış. Bütün himmetini ihlas için seferber eden, Üstadımız faydasız işlerle meşgul olmamış. Malayani işlerin Kur'anî vazifelerimize zarar vereceğini düşünmüş olmalıdır ki, onun, hayatı boyunca bütün enerjisini ve gayretini öncelikle iman ve Kur'an hizmetlerine teksif ettiğini biliyoruz.