Hatıralar, eski yazılar, duygular...

Bizi bu güzel havalar değil, bu güzel klişeler mahvedecek, kesin. "Değişmeyen tek şey değişim"miş... Ah! Ne parlak söz! Ve nasıl da her şeyi şair ruhlu bir fizikçi ile hiperaktif bir filozofun ortaklığına teslim ediveriyor. Okumuşlar nasıl da seviyorlar bu sözü... Nasıl da gözlerimizi kör ediyor bu klişe. Oysa sadece her sabah aynaya bakıp mutlak değişimin ne yönde olduğuna baksalar değişim gerçeğini derinden kavrayacaklar ama nerde! Buradaki "hinliğin" farkında mısınız Nazımızın en yakınlarımıza geçmesi gibi... En çabuk ve kolayca değiştirdiklerimiz de maalesef "iyi şeyler" oluyor. 90'lı yıllar... Güzelim Yeni Yüzyıl gazetesindeyim. Her şey gayet iyi gidiyor ama yine o klişe baskısını hissettirmeye başlıyor. Üst yönetim, toplantılarda "Sayfaları falan biraz değiştirin, yeni bölümler koyun, değişmek gerek" isteğini dile getirmeye başlıyor. İşte o zaman oturup hayatımız üzerine bu yazıyı yazıyorum: "İyi şeyler de değişsin mi" Yukarıdaki satırlar o yazıdan... Yazının sonlarına doğru da şu notu düşmüşüm: "Maksat değişiklik olsun mu Kötü olan hiçbir şeyi yerinden bile doğru dürüst kıpırdatamazken..." Geceleri yine çekmeceleri karıştırmaya başladım; eski yazılarımın kupürlerine bakıyorum. Vatan gazetesindeki yazılarımdan birinde erkekler ve kadınların tıbbi müdahale karşısındaki tutumlarına değinmişim. Bir paragrafta şöyle diyorum... "Kadınlar için tekrarlanan tetkikler giderek ilgi ve ihtimama dönüşür. Yavaş yavaş, sindire sindire iyileşmenin sevincini