Geçen yıl altını çizdiğim satırlar

Belkıs bütün felakete uğramış insanlar gibi tabii, umumi bir insan olacaktı. Belkıs'ın bir türlü tabiileşemeyen güzelliği de belki bu umumiliğin içinde, birkaç gün sönecekti (...) Fukaralık gibi matem de herkesi birbirine müsavi yapardı. (MİTHAT CEMAL KUNTAY Üç İstanbul) Yol bitip tükenmek bilmiyordu. Kırk yıl önce Afrika'ya yaptığı bir yolculukta rastladığı Etiyopyalı bilgenin sözleri geldi aklına: "Aşk büyük yürüyüşçülerin işidir." Şimdi bu sözün ne kadar doğru olduğunu anlıyordu. Sevgiliye doğru yürüyordu ve her adım doğaötesi bir felaket gibi tüketiyordu onu. (AMELIE NOTHOMB Merkür) Dertlenmeyeceğini anlıyordum. Bu istediğim değil mi, diye düşündüğümde, evet diyemiyordum, dertlenmeyenin dertlendireceğini biliyordum. (ŞULE GÜRBÜZ Coşkuyla Ölmek) Çiğdem inatçıydı. Bininci sorusunu da sordu: "Mutluluk diye bir şey yok mu sizce" "Yok" dedim; "Vardır diyenler, mutluluk sandıkları şeyin, razı oldukları bir mutsuzluk olduğunun farkına varamayanlardır." (MEHMET EROĞLU DÜŞ KIRGINLARI) O zaman düşündü ki insanlar yalnız kendi mutluluklarını iyice duymak için, başkalarının felâketini arar (REFİK HALİT KARAY Memleket Hikâyeleri) Zaman geçiyor ve şu küçük yaş farklılıkları aşınıp gidiyor. Sonunda hepimiz de aynı kategoriye ait oluyoruz; genç olmayanlar kategorisine... (JULIAN BARNES Bir Son Duygusu) Ve bir sır bizim ortaya çıkardığımız bir şey değil, bizzat