Artık adlarını koyalım!

Dümdüz yazmak... Dümdüz bakmak... Ve olay neyse adını koymak gerekiyor. Dünyanın, ülkemizin, toplumların aldatıcı sözlerle oyalanacak vakti yok. İç siyasette, ekonomide, kültürde, yediğinde, içtiğinde "diplomasi" olmaz. Zor zamanlardayız. Şu altılı mesela... Tabelalarında, tüzüklerinde, üyelerinde, dillerinde Türkiye olsa, ne yazar! Baktıkları yer Türkiye değil. Önem verdikleri mahfillerin Türkiye'yle ilgisi yok. Davranışları, stratejileri, taktikleri "dışarıdan" belirleniyor. Eh o halde niye bu ülkenin "muhalefet partileri" olarak kavrayıp değerlendirelim onları Koca koca insanlar... Ama Avrupa ülkelerinin büyükelçileri karşısında küçüldükçe küçülüyorlar. Belli ki artık büyükelçilere sormadan hiçbir şey yapmıyor, yapamıyorlar. Mesela AB bunlara "HDP'siz olmaz" dedi mi, kendilerine çekidüzen vermeleri iki gün sürmüyor. Mesela "LGBT'ye sahip çıkın" mesajı geldi mi, asla ikiletmiyorlar. AB ile aralarında öyle bir göbek bağı oluşmuş ki, kopmaz. Yarın öbür gün bu bağı koparmaya kalksalar; büyükelçiler de onların siyasetle bağlarını koparacak, besbelli ve bundan ölesiye korkuyorlar. Düşünün... Parti genel başkanları ve yürütme kurulları, büyükelçilerin eline bakıyor... Belediye başkanları, AB Türkiye Delegasyonu ve elçilerle buluşup onlara sormadan şuradan şuraya gidemiyor...