Yunanistan'ın çıkmazı

Türkiye-Yunanistan ilişkilerini kısaca tarif edecekseniz, Yunanistan'ın Türkiye paranoyasından başlarsınız ve bu nedenle önüne gelen her türlü aktörle Türkiye'yi dengelemeye çalışmasıyla bitirirsiniz. Bu genel bir ilkedir. Türkiye hep sorunları ikili görüşmeler yoluyla çözmeyi teklif eder. Yunan tarafı ise meseleyi ya üçüncü taraflara ya da uluslararası kurumlara taşımaya çalışır. İster Ege adaları, ister Kıbrıs olsun fark etmez. Yunanistan hep arkasındaki uluslararası kamuoyuna güvenir. Ve aslında güvenmekten başka pek de bir çaresi yoktur. Ama aslına bakarsanız bu destek Yunanistan için her zaman somut sonuç üretmez. Kritik zamanlarda çalışacağının garantisi yoktur. Mesela 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ve sonrasında tabii ki uluslararası kamuoyunun desteği bütünüyle Rum tarafının ve Yunanistan'ın arkasındaydı. Ama bunun somut siyasi karşılığını bulamadılar. Sonunda Türkiye harekâtı yaptı ve Yunanistan için askeri anlamda hareketsiz kalmaktan başka çare yoktu. Evet, Batılı başkentlerden Türkiye'ye yönelik ambargolar oldu ama bu ambargolar geçiciydi. Kıbrıs'taki durum ise kalıcı oldu. Bu nedenle Yunanlılar mesela dönemin ABD Dışişleri Bakanı Kissinger'ı hâlâ lanetle anarlar. Aslında bunda şaşıracak bir durum yok. ABD tabii ki Yunanistan'a sıcak davranabilir, hatta çeşitli garantiler bile sunabilir. Ama bu garantilerin her zaman yerine geleceğini düşünmek bile hayalden ibarettir. Yine benzer bir durumla karşı karşıyayız. Yunanistan bir yanıyla sürekli silah satın alıyor. Borç içinde bir ekonomiye sahip olmasına karşın özellikle Türkiye'ye karşı hava üstünlüğü edinmenin peşinde. O nedenle Miçotakis, ABD'ye gittiğinde "Türkiye'ye F-16 satmayın" diye yakarıyor. Sırtını okşayıp gönderdiler. Rafale uçaklarına ilgisi de F-35 almaya çalışması da bununla ilgili. Bir yandan