Türkiye'nin diplomatik atakları devam ediyor

Türkiye dış politikada 2020'ye kadar birçok ülke ile gerilimli ilişkiler sürdürmek durumunda kalmıştı. Bu gerilim alanlarında mücadele verirken doğal olarak düşmanlık edenlerin sayısı da artış göstermişti. Önce Suriye, sonra Libya ardından da Karabağ operasyonlarında çok taraflı baskılara rağmen Türkiye güçlenerek çıktı. Son iki yıldır ise askeri operasyonlar yerine diplomatik tahkimatları görüyoruz. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan Suudi Arabistan'a bir ziyaret gerçekleştirdi ve Suudi Arabistan'la normalleşme sürecini başlattı. Öncesinde Birleşik Arap Emirlikleri'yle normalleşme gerçekleşmişti. Şimdi sırada İsrail ve Mısır'ın olduğu konuşuluyor. Gerçek anlamda olup biteni doğru kavramak için bu ülkelerle ikili ilişkilerin ötesinde genel resme bakmak daha doğru. "Kiminle ne sorun yaşadık ve neden şimdi normalleşiyoruz" şeklinde düşünmek yerine bütüncül olarak bakarsak hem bu sürecin sebeplerini daha iyi açıklayabiliriz hem de geleceğe dair daha başarılı öngörüler üretebiliriz. Türkiye 2012-2020 arasını gerilimlerle geçirdi çünkü ABD'nin bölgesel politikaları Türkiye'nin sınırlarında geniş bir güç boşluğu bıraktı. Türkiye o tarihlerde bölgenin en önde gelen aktörüydü. ABD Türkiye'yi kendi çıkarları çerçevesinde araçsallaştırmak istedi. Türkiye buna direnç gösterince bu sefer ABD Türkiye'yi sıkıştırarak hizaya getirmek istedi. O da olmayınca Türkiye'de bir iktidar değişikliği için darbe dahil elinden geleni yaptı. Bölgedeki Türkiye karşıtı unsurlara destek verdi. Birçok ülke de Türkiye'nin zayıflayacağını düşünerek bunu fırsata dönüştürmek istedi. Bu nedenle de Türkiye'nin hayati öncelikleri olarak tarif ettiği birçok alanda ciddi gerilimler yaşandı. 8 yıllık bir süre zarfında Türkiye pek az kimsenin şans verdiği bir işi bileğinin hakkıyla başardı. ABD ve Rusya'ya rağmen Suriye'de kendisi