Mahkeme önünde eşitlik

İnsanların en çok özlemini duyduğu adalettir. Adalet, fertler arasında hukuk önünde herkes eşit olmasıdır. Bunun en önemli örneğini Hz. Ali ile bir Yahudi'nin muhakemesinde görüyoruz.Bediüzzaman, "Gayr-i Müslimlerle nasıl müsavi olacağız" sorusuna şöyle cevap vermiştir: "Müsavat ise, fazilet ve şerefte değildir. Hukuktadır. Hukukta ise, şah ve geda birdir. Acaba bir şeriat, "Karıncaya bilerek ayak basmayınız" dese, tazibinden men etse, nasıl beniâdemin hukukunu ihmal eder Kellâ! Biz imtisal etmedik. Evet İmam-ı Ali'nin âdi bir Yahudi ile muhakemesi ve Medar-ı fahriniz olan Selahattin Eyyubi'nin miskin bir Hıristiyan ile mürafaası, sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim."1 Hz. Ali (ra), adaletin mutlaka yerini bulması için çok titiz davranırdı. Makam ve mevkileri ne olursa olsun, hukuk ve hâkim karşısında insanların eşit olduğunu bizzat kendi hayatıyla ispatladı. Müminlerin halifesi olduğu hâlde, bir Yahudi ile muhakeme edilmekten çekinmedi. Şöyle ki: "Hz. Ali, Sıffîn Savaşı'na giderken yolda zırhını kaybetmişti. Harp bitip Kûfe'ye döndüğünde, zırhını bir Yahudi'nin elinde gördü. Yahudi'ye şöyle dedi: 'Bu benim zırhımdır. Onu ne birine sattım, ne de hediye ettim.' Yahudi: 'Bu benim zırhımdır ve benim elimdedir.' dedi. Hz. Ali, isteseydi zırhı ondan hemen alabilirdi. Fakat kesin olarak kendisi haklı da olsa, meselenin hâkim önünde halledilmesini teklif etti: 'O hâlde hâkime gidelim' dedi. Birlikte hâkime gittiler. Kâdı Şureyh, Hz. Ali'ye: 'Ey müminlerin emîri! Aranızdaki mesele nedir' dedi. Hz. Ali: 'Şu Yahudi'nin elindeki zırh benim zırhımdır. Ben onu ne birine sattım, ne de hediye ettim.' Meseleyi anlayan kadı, Hz. Ali'ye: 'Bu iddianı ispat edecek delilin var mı' diye sordu.