Mezar!

HAYATI istediği gibi yaşayamamış uzak köylerdeki insanların mezar taşlarına, "100 yaşına kadar yaşadı ama dünyaya gelmedi" diye yazarlar.
Buna karşılık, ölen bebeğinin mezarına elindeki şişeden süt döken bir anneyi görmüştüm de merak edip sormuştum. "Bunu niye yapıyorsunuz" Çok dramatik bir cevap; "Lösemili bebeğimi hala büyütüyorum."

Mezarların gerçekleri kadar piyasası da var. Ortada dönen rakamlar otomobil piyasasından farklı değil. O yüzden sadece doğarken değil, mezar ararken bile anası ağlıyor insanların.

Kebapçılarda "aile salonumuz vardır" tabelasını sıkça görebilirsiniz de herhangi bir mezarlıkta "aile yerimiz vardır" levhasına rastlamak mümkün değil.

Rahmetli babamın Topkapı'daki mezarlığı 1960'lı yılların sonlarında yapılan yola kurban edilmişti de bizim o mezarı satın alacak paramız olmadığı için mezarımız elimizden uçtu gitti.
O zaman öğrendim, paranın gücünün ölüye saygıdan bile büyük olduğunu.

Bazılarının gözünü toprak doyuramaz. Onlar öldüklerinde mezarlarının başına şifreli kasa koyduracaklar, kefenlerinin yanına da böcek ilacı.

Yapay zekanın üreteceği yeni mezar konseptleri de yakında hizmete açılır.
Oysa bazen tabut açılır da hiçbir şey çıkmaz içinden!

Mezarını sırtında taşıyan insanlar vardır. Yüzlerindeki kömür, bileklerindeki elmas nazarlıksa, çalıştıkları yerlerin mezarlık olması gerekmiyor.

Hayatta zor olan kirli paranın ve haysiyetsizliğin karşısında diz çökmemek, ayaklarının götürdüğü mezara bile gözünü kırpmadan yürümektir.
O insanlara "ölümsüz" deniyor!

Haksızlık ve hukuksuzluk mezarlıkları vardır da içinde ölü yoktur.
Onların arkalarında duranların yüzlerine bakın ölüden farkı yoktur.

Amerika'daki Siyonist tarikatların Türkiye'de paraya boğduğu adamlar, çocuklarınızı diri diri toprağa gömmekle görevliyken, sizler de buna izin veriyorsanız diyecek sözüm var!
O mezarı ellerinizle kazıyorsunuz!

En kolay yürekten kaldırılır cenazeler. Eğer bazı insanların kalbinize gömecek kadar bile değeri yoksa, onların bu dünyada yatacak yeri de yok!