Ülkem adına!

TAHTADAN oyulmuş oyuncukları olurdu çocukların. Babalar sabahları erken işe koyulurdu. Ellerinde sefertası, öğle yemeklerinde el kadar yemekle doyulurdu.
Ay sonunda ellerde defter kalem, bakkal borçları evin giderleri hesaplanırdı.
Elde avuçta bir şey kalmazdı ama boyunlar da bükük kalmazdı yalan değil.

Herkes birbirinin sırrını tutardı.
Yoksullar kendilerinden daha yoksulun elini tutardı. Her yıl ortalığı kırıp geçiren virüsler yoktu.
Yaralara tütün basılırdı, diş ağrılarına tülbent içindeki tuz yeterli olurdu.
Radyo dinleyicisi olmak, televizyon izleyicisi olmaktan değerli sayılırdı.
Gökyüzünde de mavi çoktu yüreklerde de!

Romantiklerin bozguna uğradığı sevdalar dillere düşerdi de o delikanlılar ayağa düşmezdi. Her birinin yürekli arkadaşları vardı.
Haksızlığa karşı yürürdü babalar, acıları başkalarının acısıyla değiştirirlerdi.
Fincan diplerine yürürdü fallar, üç günlük bir hayal yeter de artardı bile.

Herkes birbirine yarasını sorardı parasını değil. Bacalardaki duman bile huzurdu.
Kış mevsimi pek sevilmezdi.
Rüzgarda camların ardındaki perdeler bile sarsılırdı da en can alıcı hastalıklardan biriydi astım.
Pabuçlarının altı delikti insanların şemsiyeleri kırıktı. Akşamları yatarken herkesin bir pijaması vardı.
Şimdiki gibi sosyal medya fenomenlerinin ve iç çamaşırıyla sahneye çıkan pespaye şarkıcıların özendirdiği gençlik yoktu.
Köprü altında esrar içen bitirimler çocukların yanlarından geçmesine bile izin vermezlerdi, "biz yandık siz de yanmayın" diye.

Sandıklarda naftalin kokusu. Genç kızlar için çeyiz düzmek diye bir gerçek vardı. Mahalle düğünlerinde dedeler bile dansa kalkardı.
Gazetelerin her satırı okunurdu, ölüm ilanlarına bakmak kaçınılmaz yasaydı.
Tanımadıkları insanlar için bile rahmet okunurdu.

Çocukluğumuzun çizgi romanlarında uzay konulu hayallerimiz olurdu da bir Türk astronotun uzay yolculuğunu hayal bile edemezdik.
Bu da şimdiki zamanın gururu!
Ülkem adına!

Kurnaz tilkiler bile karganın ağzındaki peynirin kalitesini sorguluyor!
MUTLULUK TAKVİMİ