Kuş sesi yerine inşaat uğultusu, yaprak hışırtısı yerine egzoz kokusu sarıyor şehirleri. Oysa bilim, doğanın sadece ruhu değil, bedeni de iyileştirdiğini gösteriyor.
Maalesef birçoğumuz hayatlarımızı beton yığını içinde idame ettiriyoruz. Beton evlere sıkışmış bir ömür, alınan nefes bile alışkanlıktan ibaret. Gözümüzü açtığımızda gördüğümüz ilk şey duvar, pencere, ekran. Çocuklar toprağa değil, asfalta basıyor. Kuş sesi yerine inşaat uğultusu, yaprak hışırtısı yerine egzoz kokusu sarıyor şehirleri.
Modern hayatın konforu dediğimiz şey, aslında doğadan uzaklaştıkça arttığını sandığımız bir yanılsama. Farkında olmadan, soluduğumuz hava ağırlaşıyor, damarlarımızda dolaşan iltihap yükseliyor. Bilim bugün çok net söylüyor: Doğadan uzaklaşmak, sadece manzarayı kaybetmek değil, sağlığı da riske atmak demek. Betonun hâkimiyetindeki şehirler, sadece kuşların rotasını değil, damarlarımızdaki iltihabı bile değiştirdi. Ama şimdi bilim, doğanın sadece ruhu değil, bedeni de iyileştirdiğini söylüyor. Üstelik reçeteyle veriye dayalı, istatistiksel olarak anlamlı biçimde.
Amerika'daki Green Heart Louisville Projesi bunun en net kanıtı. Proje kapsamında mahalleye ağaç dikmenin insan sağlığı üzerindeki etkisi araştırıldı. Yalnızca bir çevre düzenlemesi değil, bir klinik müdahale gibi tasarlanan projeden elde edilen sonuçlar çok çarpıcı. Ağaç ve çalı sayısının iki katına çıkarıldığı mahallelerde yaşayan insanların kandaki yüksek hassasiyetli C-reaktif protein (hsCRP) düzeyleri, yeşillendirilmeyen komşu bölgelerde yaşayanlara göre yüzde 13-20 daha düşük.
Bu ne anlama geliyor Kalp krizi, felç ve bazı kanser türlerine yakalanma riski yaklaşık yüzde 15 oranında azalıyor. Üstelik bu fark, düzenli egzersiz yapanlarla yapmayanlar arasındaki fark kadar güçlü. Başka bir deyişle sabah yürüyüşünüzü şehir parkında mı yoksa asfalt kaldırımda mı yaptığınız, kalbinizin geleceğini belirliyor.
Sağlığın formülü daha çok yeşil
Benzer sonuçlar MIDUS II adlı başka bir çalışmadan da geldi. Bin 244 Amerikalının anket ve biyobelirteç verileri incelendi. Katılımcılar doğayla ne sıklıkta ve ne kadar olumlu etkileşimde bulunduklarını bildirdi. Araştırmacılar da açlık kan örneklerinden IL-6, CRP ve fibrinojen düzeylerini ölçtü. Ve sonuç netti: Ne kadar sık doğayla pozitif temasta bulunulursa vücuttaki inflamasyon seviyesi o kadar düşük çıkıyordu.
Bu sadece bir tesadüf değil. Bilim, yeşil alanlara erişimin fizyolojik bir etki zinciri oluşturduğunu artık biliyor. Doğada geçirilen zaman, kortizolü düşürüyor, parasempatik sinir sistemini (yani vücudun "rahatlama" modunu) aktive ediyor ve bağışıklık sistemini dengeleyen mikroorganizmalara maruz kalma fırsatı sunuyor.