Pikseller ve fotoğraf

Her insan bir yokluk uzayında tek başına var olan bir gezegen gibi görüyor günümüzde kendini. Oysa uzay bütünlüğü içinde kendi ışığıyla parlayan birer yıldız her kişi... Varlığımızı (aslında parçasız olan) bu bütünlük içinde görmeyince, kendi hakikatimizi idrakten de adım adım uzaklaşıyoruz doğal olarak. Bu kendi başınalık yanılgısı, her şeyi ötekileştirme yönelimlerimizi doğuruyor, besliyor, büyütüyor. Ayrılık zannı, birlik tasavvurunu perdeliyor böylece. Kendimizi alemin bütüncül hakikatinden kopuk, kendi başına buyruk, kendi döngüsüne mahkum, dolayısıyla kendi kaderini yazan müstakil varlıklar olarak görüyor, öyle anlıyoruz. Oysa var ise eğer sözü edilebilecek bir varlığımız, bunun yekpare olmadığını bilmemiz gerekiyor. Bunu bilebilseydik ve aynı vücudun, aynı hakikatin, özünde parçalık hükmü taşımayan mütemmim parçaları olduğumuzu hatırımızda tutabilseydik; bu bütünlüğün ahenginden neden ayrı düşemeyeceğimizi de bilmiş, bu bilgiyi içimizde tutmuş, bu şuurla kendimizi birlik fikrinin koruyuculuğuna, serinliğine, ferahlığına ve elbet esenliğine teslim etmiş olurduk. Zhuangzi Metinleri'nde şöyle bir paragraf var: "Bilgeler şeylerle onları incitmeden başa çıkar. Şeyleri incitmedikleri için şeyler de onları incitmez. Sadece başkalarına zarar vermeyenler başlarına gelenleri hoş karşılar ve gidenleri uğurlar. Dağlar, ormanlar! Ovalar! Hepsi ne kadar da mutluluk vericidir."Aynı kelimeyi oluşturan ve aynı anlama hayat veren harfler birbirinden nefret edebilir mi Mesela bir A harfi, aynı kelimeyi bütünlediği M harfine karşı öfke besleyebilir mi Yapamaz, çünkü bütün o harfler birlikle bütünleşerek bir anlam ortaya çıkarıyor, bir kelime oluyor. Harflerin birbiriyle ahengini kaybedip ayrılığa düştüğünü canlandıralım zihnimizde, kelimeye ne olur, o kelimeden zuhur eden anlama ne olur Bugün, bir arada bulunduğumuz, yaptığımız, eylediğimiz şeylerden bir anlam zuhur etmiyorsa, bir kelime değil, bir harf olduğumuzu unuttuğumuzdan belki de. Kelime, sonrasında cümle, sonrasında paragraf, sonrasında yazı, sonrasında kitap, en başta harflerin yekparelik zannından yakalarını kurtarabilmesini, anlamı birliğin, bütünlüğün içinde aramasını icap ettiriyor çünkü. Her harf bir ses, bir nefes, elbette ki kendi içinde derinleşen bir alem her biri... Ama yekpare değil hiçbiri, anlamın tenini bütünleyen dokular, hücreler gibi bir arada durunca anlamlı... Tek tek o alemleri anlayabilmek, her birini hakikate bağlayan birliğin idraki içinde düşünebilmekle mümkün oluyor. "Canlılar dünyasının en alt aşamalarında bile hayat ilkesi birlik ve bütünlüktür. Birliğin çözüldüğü, bütünlüğün dağıldığı noktada, anlarız ki hayat orayı terk etmeye başlamıştır" diyor Arthur Schopenhauer, 'Okumak, Yazmak ve