İpini koparan dünya!

Son yıllarda sık kullanılır olan kavramlardan biri sekülerleşme... Daha çok makro tartışmalara konu olduğu ya da doğrudan alakası olmayan başka tartışmalara meze edildiği için kavramı kendi hayatlarımızda, bize dokunan yerlerde pek bir yere koyamıyoruz. Aslında bundan neyin kastedildiğini de çok iyi kavrayamıyoruz. Uzun uzun tariflere, kavramsal analizlere falan girmeyeceğim, bunu erbabı yapsın. Ancak çok kestirmeden gidip, yapılan tariflerden çıkardığım iki kelimeyle konunun odağını işaret edeceğim. Sekülerleşme 'kutsaldan kurtulma' adına düşünülmüş, üretilmiş, yürürlüğe sokulmuş bir anlama ve yaşama biçimidir. Nesnellik, bilimsellik gibi aslında yine kendi içinde tartışmaya açık kavramları kutsallığın yerine koyar. Seküler anlayış, insanların ve dolayısıyla toplumların karar mekanizmalarını kutsal bildiği değerlerle değil, akılla, bilimle, nesnel ölçütlerle çalıştırması gerektirdiğini söyler. Doğrudan inançsız bir toplum önermese bile, dini olanın aksesuarlaştığı, folklorik hale getirildiği bir sosyaltoplumsal düzen önerir. Bu fikri savunanların aşırısı, ılımlısı, daha orta yolcusu da vardır. Günümüzde sanıldığının ötesinde yerleşiklik kazanmış, inançları noktasında hassasiyet taşıyan kesimlerde dahi etkisini gösterir olmuştur.Bizde öteden beri 'Din bilimle ve akılla çatışmaz' gibi afaki bir tezle meseleye yaklaşıp kafa karışıklığına yol açan kesimler oldu. Dini, bilimi ve aklı kendi kafanıza göre tariflere sokuşturursanız elbet çatışmaz. Ancak tarihi gerçekler bunu doğrulamıyor. Din bir çok zaman, belki doğrudan akılla değil ama akla yüklenen seküler anlamla ve bilimsel akılla çatışmalar yaşamıştır.Öncelikle bilim derken neyin kastedildiğine açıklık getirmek gerekir. Bilim, bulguları değiştikçe gerçeği değişen, dolayısıyla akla vazettikleri de farklılaşan bir şeydir. Geçen yüzyılın bilimsel gerçekleri ile, bugünküler aynı mıdır Newton fiziği ile Kuantum fiziği varlığı aynı şekilde mi tanımlıyor Freud ile Jung insanın iç dünyasına aynı yerden mi bakıyor Küçük farklılıklardan söz etmiyoruz; çok temel zıtlıklardan, istikamet değişikliklerinden söz ediyoruz. Bilim ve insan aklı elbette değerlidir, ancak sabit bir gerçeklikten söz etmiyoruz bunlardan bahsederken... Değişken, yeni keşfettiği gerçeklerle sürekli yeniden tanımlanan, sürekli dönüşen hareketli, akışkan, dolayısıyla herhangi bir kesitinden yapılan çıkarımlarla temel bir gerçeklik kuramayacağınız, kurarsanız yanılacağınız bir heyuladan söz ediyoruz. İnsan aklının daima doğru, dürüst, adil, objektif gerçeklerle ilerleyeceğinden nasıl emin olacağız Etrafınıza bakın kendi sözde objektif gerçekliklerini üreten ve hiçbir ortak konuda hiçbir ortak makul sonuca varamayan öfkeli insanlar göreceksiniz! İnançlar, adına hakikat dedikleri sabit bir gerçeklik üzerinden hayatı görür ve tanzim ederler. Değerlerini bu temel kaide üzerinden şekillendirirler. Dolayısıyla inanan insanlar, asırlar öncesinde de, bugün de, gelecekte de, dünyanın değişim karakterini de gözeten değişmezlere