Filistin meselesini konuşurken...

Filistin'de yaşananlar hem dünya gündeminde hem ülkemiz kamuoyunda yakından izlenmeye ve beraberinde bazı tartışmalar getirmeye devam ediyor. Bu tartışmaların bir kısmının ufacık da olsa bir ciddiyeti, dolayısıyla da bir kıymet-i harbiyesi yok. Açılan bazı tartışma bahislerin de ise, aciz kanaatime göre mesele yanlış bir zeminde tartışılıyor. Özellikle Gazze'de İsrail eliyle işlenen vahşete duyarlı olduğu halde, Filistin yönetiminin bazı diplomatik meselelerde Türkiye ile aynı tarafta olmayışını eleştiri konusu yapanlar var. Bu elbette tartışmaya açık bir konu... Ancak tartışırken meseleye bütün unsurlarıyla birlikte bakabilmek, özellikle de Filistin yönetimi ile Filistin halkını birbirinden ayırmak gerekiyor. Geçtiğimiz seksen yıl boyunca gelmiş geçmiş Filistin yönetimleri neredeyse hiçbir zaman, -ki bunlar pek çok zaman diplomatik anlamda Filistin'in sözcüsü sayıldılar-, Filistin halkının, özellikle de Müslüman Filistinlilerin hissiyatıyla tamamen örtüşen yapılar, yapılanmalar olmadılar. Yaser Arafat'ın önce El-Fetih, sonra FKÖ ile Filistin davasının öncüsü kabul edildiği yıllarda daha çok sol görünümlü militer bir yapısı vardı. Bugün Filistinlilerin Arap olduğunu keşfederek kendilerini geriye çeken sol çevreler, 70'li ve 80'li yıllarda birer FKÖ sempatizanıydı ve sol söylemin temel vurgularından biri Filistin davasıydı. Bugün solda tablo oldukça karışık ve izaha muhtaç... Bunun da Filistin sokaklarından tekbirler yükseliyor olmasıyla mutlaka bir ilgisi var. Aslında bu Filistin halkının hissiyatının nihayet kendini görünür kılacak noktaya gelmiş olmasından... Filistin topraklarında, FKÖ ile birlikte ve sonrasında temsildeki bu tip sıkıntılar sebebiyle yollarını dini vurgularla çizen örgütler ortaya çıktı. Bunların en büyüğü Hamas'tı ve o da aslında özellikle yöntemleri bakımından beraberinde başka tartışmalar getirdi. Bütün bunlar olurken, Filistin topraklarında yaşayan ve bütün üst yapıların kendilerine güvenerek sahne aldığı insanların, yani Filistin halkının aslî karakteri çoğu zaman dikkatten uzak kaldı. Yani İsrail'in karşısına Allahuekber diyerek dikilen, fiilen cihad eden ve ölürse şehit olacağına inanan o inanmış insanlar dünyanın karşısına kendileri olarak pek çıkamadılar. Oysa baştan beri İsrail'in hedefi herkesten çok onlardı. Onlar vuruldular, onlar toprağa düştüler, onlar işkenceye ve zulme uğradılar, onlar tecrit edildiler, onlar evlerinden barklarından edildiler. Filistin yönetiminin, yönetimlerinin yapıp ettikleri yanlışları ortaya sürerken, esasen bu yanlışların yapılmasında hiçbir dahli olmayan bu mazlum halkın on yıllardır nesilden nesile devam eden yiğitçe mücadelesini, imanlarını, Müslümanca vakarlarını, kaybetmedikleri dirayetlerini ayrı bir yere koyma dikkatini asla ve asla elden bırakmamak gerekir. Bugün bizim ülkemizde ve dünyada Filistin için canı yanan herkesin, Filistin davasını sahiplenen her insanın desteği de zaten burayadır. Filistin yönetimlerinin yanlışları bahsi diğerdir. Diplomaside