'Dünya Nöbeti' bitti!

Bir yapının sağlam bir şekilde yükselmesi inşa edildiği zeminin sağlamlığına, o zemine atılan temelin derinlik ve intizamına bağlıdır. Bu gerçeği, acı deprem tecrübeleri ile defalarca yaşayarak öğrendik. Daha hassas malzemelerden kuruluyor olmakla birlikte, toplumsal yapılar da aynı temel kaide üzerinde kurulur, kurulmalıdır. Millet olarak asırlar boyunca kurduğumuz toplumsal yapılarla sapasağlam ayakta kalarak bu temel kaidenin geçerliliğini de insanlığa ispat ettik. Ancak ikibinli yıllardan itibaren yaşanan büyük değişim, teknolojinin evlerimizin içine, ceplerimize giren ve sonra zihinlerimize, bakma, görme, anlama ve düşünme biçimlerimize kadar sirayet eden hızlı ilerleyişi bütün dünyada olduğu gibi bizim toplumsal hayatımızda da bir çok şeyi değiştirdi. Dünyaya bu kadar temkinsiz biçimde entegre olmakla, beklentilerin aksine multi-kültürel bir genişleme, bir zenginleşme kazanmış olmadık. Tüketim kültürünü ve iletişim teknolojilerini üretenlerin menfaatlerine uygun olarak kodladığı bir zihinsel daralma, bir düşünsel sığlaşma ve nihayetinde yaygın bir aynılaşma sürecine girdik.Özellikle internetin hayatımıza girdiği zamanlardan itibaren dünyanın her yerinde bütün insanların zevkleri, düşünceleri, tepkileri, beğeni ve beklentileri internet kültürünün etkisi altında standardize edildi ve yönetildi. Düşüncenin ağır yükünü istemeyen yığınlar ortaya çıktı, geniş izahlar kısa kalıp cümleler, kopyala yapıştır ifadelere indirgendi. Dolayısıyla zihinsel bir derinliğe kavuşamayan adeta görselleşmiş birer malzemeye dönüştü. Sinsice ilerleyen bir körleşme hemen herkesin meselelerle derinliğine irtibat kurmasını engeller hale geldi.Bilgece ifadelerin elden ele dolaştığı, dünyanın her yerinden enformasyon alınabilen, dijital belleklerde bir ömrün tüketmeye yetmeyeceği kadar çok kültürel malzeme depolanabilen, yapay zeka marifetiyle görüntü, metin, hizmet üretilebilen bu yeni ve hızına hız katan dünyada, insanın kalıp ve ezberlerin ötesine geçerek meseleleri, hayatı, insanı anlamaya ve anlamlandırmaya zamanı kalmadı. Zihinler, tıpkı derin donduruculu buzdolapları gibi, hazır malzemeyle, mevsimi, tazeliği, diriliği olmayan, dolayısıyla 'an' ile ilişkisi kurulamayan dondurulmuş gıdalarla tıka basa dolduruldu. İnsanı 'insan' olmaya acıktıran her şey, aşırı maliyetli bulunarak ötelendi ve her nevi abur cuburla doygunluk sağlandı.Her şey o kadar hızlı olup bitiyor ve gelip geçiyordu ki, hep bir şeylere gecikme korkusuyla önümüzdeki işe odaklandık,