At gözlüğü

Bizim gerçek dediğimiz şey, dünyanın öteki ucundaki birinin gerçek dediği şeyle aynı mı Ondan geçtim, bizim gerçeğimiz yanı başımızdaki birinin gerçeği ile örtüşüyor mu Aynı şeylere bakıyor, aynı şeyleri görüyor olabiliriz; peki ama gördüklerimizden aynı şeyi anlıyoralıyor muyuz Tuttuğumuz parti, taraftarı olduğumuz takım, yakınımız olan insanlar, doğduğumuz şehir, vatandaşı olduğumuz ülke, sevdiğimiz kişiler söz konusu olduğunda tam olarak birbirimizin aynı, tam olarak objektif olabilir miyiz Genel anlamda vasat fiziksel özelliklere sahip biri sevdiğinin gözünde dünyadaki en güzel, en bulunmaz, en vazgeçilmez insan değil mi Herhangi bir sebeple nefret ettiğimiz birinin yaptığı iyi şeyler de başkalarının iyilikleri gibi sevimli gelebiliyor mu mesela bize İnsan olarak her birimizin özgün ama bir yandan da sorunlu olabilen algılarımız ve yaklaşımlarımız var, her birimiz alemdeki her şeye sadece kendimizden bakıyoruz. Dolayısıyla kanaatlerimiz de, sınırlı idraklerimizin izin verdiği kadar, zaaflarımızdan ve tabiatı gereği değişken yargılarımızdan etkilenmiş şekilde ortaya çıkıyor. Bir insanın gerçeği, bir diğeri için geçerli olmayabiliyor. Etsiz yaşayamayan biri ile bir vejetaryen aynı ana babadan doğabiliyor. Alemdeki her yaşanana, her bulunana, her cereyan edene, her ortaya çıkana birbirimizden farklı bakıyoruz, hiçbir konuda yüzde yüz birbirimizin aynı değiliz. Yani ortak, şaşmaz, tıpkısının aynısı bir gerçekliğimiz yok; bizim en fazla birbirine yaklaşan ama yine de farklı gerçeklerimiz olabiliyor. Ortak bir gerçeğimiz olması için, hepimizin kendimizi zaaflarımızın ve farklılıklarımızın, zorunlu sübjektif tabiatımızın farkında olarak sonsuz, sınırsız, değişmesiz, yanılmasız aşkın olan hakikate teslim etmemiz gerekiyor. Bu da ancak kendi gerçekliğimizin gerçeğin kendisi demek olmadığını kabul edişimizle olabilecek bir şey... Hayatımıza yine bize özgü bu yakınlıklar, bu irtibatlar, bu sübjektif yönelimler yön veriyor, hikayemizi de büyük ölçüde bu farklılıklar şekillendiriyor. Bu farklar olmasa hayatın değişkenlerle inşa olunan bir hikayesi de olmazdı. İşin bu kısmında her şey insanın tabiatına uygun, bir acayiplik yok. Hayata, aleme, varlığa, kendimize, başkalarına hiçbir zaman tam tarafsızlıkla, şaşmaz bir objektiflikle bakamayacağımızı bilirsek; bir sıkıntı da ortaya çıkmaz. Ancak hakikati böyle sınırlı bir idrakle kuşatabileceğimize, kavrayabileceğimize, anlayabileceğimize kendimizi inandırırsak bugün olduğu gibi pek çoğumuz yolumuzu kaybeder, hakikatle irtibatımızı zayıflatırız. Hakikat bir tane ve her şeyi geride hiçbir şey bırakmayacak biçimde kuşatıyor. Aslında bir kuşatma da değil bu, gerçek olan tek şey hakikat ve onun olmadığı