Siyasal yargı

Bazı şeyleri konuşmaktan o kadar yıldık ki, 'tartışmanın bir faydası olmayacak' düşüncesiyle pes etme eğilimi gösteriyoruz. Haksızlıklar, hukuksuzluklar, hatalar, önem sıralaması varmışçasına "şu varken bunu tartışmayalım, şunu ön plana çıkaralım" denilerek geriye atılıyor, hep bir ağızdan tek bir şeyi söylersek ancak o zaman sesimiz duyulur sanılıyor. Dahası, hak için, hukuk için gösterilen pek çok mücadele, beyhude çaba olarak görülüyor. Bu yılgın hisse zaman zaman ben de kapılsam da bugün gösterilen her çabanın ileride bir gün karşılığını bulacağına inanarak, bu olumsuz histen sıyrılıp "haksız" bulduğunuz her meselenin "neden haksız olduğunu" bıkmadan anlatmaya davet ediyorum sizi ve kim bilir kaç defa hukuka aykırı olduğunu dillendirdiğim, ancak muhataplarını bıktırana kadar dillendirmeye devam edeceğim bir mevzudaki gelişmeyi yine değerlendirmeye geçiyorum İstanbul Sözleşmesi Kamuoyunda "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nden Cumhurbaşkanı kararıyla çıkılmasının iptalinin istendiği davada Danıştay 10. Dairesi kararını açıkladı. Danıştay Tetkik Hâkimi Eser Bozkurt görüşünde, Danıştay Savcısı Aytaç Kurt da mütalaasında, TBMM tarafından onaylanan bir uluslararası sözleşmenin Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilemeyeceğini belirtmesine karşın, 10. Daire feshin iptaline yönelik talepleri içeren başvuruları "Cumhurbaşkanına devletin başı olması nedeniyle bu işlemlere dair yetkiler tanınmıştır" diyerek, oy çokluğuyla reddetti. Çok net söyleyeyim; bir hukukçu olarak, Danıştay'ın böyle bir karar vermesinden hicap duyuyorum. Siyasal mı yargısal mı Bu, hukuk tarihi için utandırıcı ret kararının alınmasına vesile olan 3 oya karşılık, 2 üyenin karara muhalefet şerhi düştüğünü, bu açıdan karar her ne kadar üyelerin oyları doğrultusunda alınsa da tetkik hâkimi ve Danıştay savcısının da değerlendirmeleri dikkate alındığında, kararda adı geçen 7 hukuk insanının 4'ünün Anayasaya aykırılık noktasında uzlaştığını söylemek de bir açıdan mümkün. Bu durum, elbette ki, kararı değiştirmiyor ancak hükümetin yap-boz yasalarla elde ettiği mahkeme çoğunluklarına karşılık, hukuka aykırılığın tespitinde doğrucu taraf hâlâ çoğunlukta diyebiliriz. Öte yandan, 'karşı oy yazısının yargı tamamen taraflı gözükmesin diye göstermelik yazıldığı' kanaatinde olanlar için de konunun göstermelik de olsa bir karşı oya ihtiyaç duyulacak kadar bariz hukuka aykırılıklar taşıdığının en azından yargıya direktif verenler tarafından da farkında olunduğunun