''Kaybetse de gitmez'' diyenlere

156 milyon seçmen bulunan Brezilya'da, geçtiğimiz hafta seçimler gerçekleştirildi ve Luiz Inacio Lula da Silva, bilinen adıyla "Lula" az farkla da olsa mevcut Devlet Başkanı Jair Bolsonaro'yu mağlup etti. Bolsonaro, seçimler öncesinde tıpkı ABD eski Başkanı Donald Trump gibi, seçimleri kaybetme ihtimaline karşı sonuçları tanımayacağına, zira, eğer ki kendisinin yenilgisiyle sonuçlanmışsa, seçimlerde mutlaka bir hile yapıldığına dair söylemlerde bulunmuştu. Seçim sonuçları gerçekten de onun mağlubiyetine işaret edince, önceki bu anti-demokratik tutumu ve nefret söylemlerine dayalı kutuplaştırıcı siyaseti nedeniyle destekleyicileri sokaklara çıktı ve protestolar yaptı. Bolsonaro, önce iki gün boyunca sessiz kaldı, bu da akla seçim sonuçlarına itiraz etmeyi planlayacağı endişelerini getirdi. Ancak iki günün ardından yaptığı açıklamada, belki kazanan rakibini tebrik etmedi ve onun zaferini tanımadı ancak sonuçlara itiraz etmeyeceğini belirtti. Bundan kısa bir süre sonra ise, Yüksek Mahkeme'ye giderek oradaki üyelere "bitti" dedi ve Mahkeme, "seçimin nihai sonuçlarını tanıdığını" belirten bir bildiri yayınladı. Yenilgiyi kabul etmeme eğilimi Bolsonaro, bir popülist ve popülistler için seçimler sıfır toplamlı bir oyun. Yani, kazanan her şeyi alır. Dolayısıyla seçim zaferi, mutlak bir zafer. Halkın tek gerçek temsilcisinin kendileri olduğu inancındaki popülistler için pek tabii, kazananın her şeyi aldığı bu oyunda kaybetmek kabul edilebilir değildir. Popülistlere göre, seçim sonuçları yalnızca onlar kazandığında adildir, zira yalnızca onlar kazandığında millet kazanmış olur. 1990 ile 2015 yılları içerisinde 33 demokratik ülkede iktidara gelen 46 popülist lider ya da partinin sadece yüzde 17'si seçimlerdeki yenilgisini doğrudan kabul etmiştir. (MOUNK Yascha ve KYLE Jordan, "What Populists Do to Democracies", 2018) Hatta bu liderlerin yüzde 23'ü seçim sonuçlarını kabul etmedikleri için istifaya zorlanmış ya da azledilmiştir. Çünkü popülistler seçimi kaybettiklerinde bunun ardında milletin dışında, milleti temsil etmeyen azınlıkların stratejik iş birliği bulunduğunu iddia ederler. Tam da bu sebeple, anayasalarda, anayasal kurumların yapılarında ve seçim kanunlarında demokrasiyi sağlama ve ulusal güvenlik gibi bahanelerle değişiklikler yaparak siyasi rakiplerini seçimlerde dezavantajlı konuma düşürmeye çabalarlar. Yukarıda bahsettiğim 33 ülkede iktidara gelen 46 popülist yönetimin yarısında, anayasa değişiklikleriyle başkanlık için konulan süre sınırını uzatma ve yürütmenin üzerindeki denge ve kontrol mekanizmalarını zayıflatma, seçimleri kalıcı olarak kendi lehlerine