AYM'nin iş yükü

Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, AYM'ye yapılan bireysel başvuruların artık "kontrol edilemez" olduğu hususundaki endişelerini ve uyarılarını yineledi. Benzer cümleleri Şubat ayında yaptığı bir konuşmada da kurmuş, AYM'nin iş yükünü anlamak için bireysel başvuru sistemini kabul eden diğer ülkelerdeki başvuru sayısına bakmak gerektiğini söylemiş, AYM'nin başvuru sayısının neredeyse İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin önündeki başvuruyla aynı olduğunu belirtmişti. Yani Türkiye'de, 47 ülkeden yapılan bireysel başvuru sayısı ile neredeyse aynı sayıda "hak ihlali" iddiasıyla bireysel başvuru yolu kullanılıyor. Burada, Arslan'ın işaret ettiği sorunun iki boyutu var 1. İhlal edilen hakların genellikle aynı olması. 2. AYM kararlarına uyulmuyor olması. Adil yargılanma hakkı Arslan son konuşmasında 110 bine yaklaşan başvurunun yarısının "makul sürede yargılanma hakkına ilişkin şikayetler" olduğunu belirtti. Gerçekten de AYM istatistiklerine baktığımız zaman, bu zamana kadar mahkemenin önüne gelen başvuruların yüzde 70 kadarının adil yargılanma hakkının ihlaliyle ilişkili olduğunu görmekle birlikte, adil yargılanma açısından en büyük sıkıntının da yargılamaların makul süreyi aşması olduğunu görüyoruz. Bu hakkı takip eden, en çok ihlaliyle karşılaşılan diğer haklar ise mülkiyet hakkı ve ifade hürriyeti. AYM kararlarının bağlayıcılığı Başkan Arslan, "Anayasa Mahkemesi'nin işini yapmasını engelleyen bir diğer tehdit de objektif etkisinin hayata geçirilememesi. Bununla şunu kastediyoruz. Bireysel başvurunun amacı tek tek sivrisinekleri yok etmek değildir, sivrisinekleri üreten bataklığı kurutmaktır" diyor. (Şubat, 2022) Burada dikkat çekilen mesele, AYM kararlarının bağlayıcılığıyla, yani kimler tarafından uygulanması gerektiğiyle ilgili ve oldukça mühim bir mesele. Aslen Anayasa madde 153, bu hususta açık ve net: "Anayasa