20 yıllık iktidarın demokrasisi

AKP'nin kuruluşunun 21. yılı nedeniyle gerçekleştirilen kutlamada, AKP Genel Başkanı Erdoğan, kendilerinin bunda payı olduğunu ima ederek, "Bugünün Türkiye'sinin 21 yıl öncesine göre daha demokratik" olduğunu iddia etti. O halde biraz uzunca ama en basit ifadelerle demokrasiyi tanımlayarak başlayalım: Çağdaş dünyada "demokrasi", seçimler neticesinde sayısal üstünlüğü elde etmiş olan partinin siyasal iktidarı elde etmesinin yanı sıra, "liberal demokrasi" dediğimiz, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, sivil toplum örgütlerinin ve medyanın hür olabildiği koşulların devlet tarafından yaratıldığı, farklı düşüncelere saygının esas olduğu, çoğulcu, devletin anayasa, yasalar ve anayasal kurumlar ile sınırlandığı, yargının bağımsız ve tarafsız bir şekilde işlevini sürdürdüğü, siyasal iktidarın her türlü eylem ve söylemlerinden dolayı hesap verilebilirliğinin bulunduğu yönetim şekillerine deniyor. Kendi tanımıyla ters düşen iktidar Hatırlayınız, 2004 yılı Uluslararası Muhafazakârlık ve Demokrasi Sempozyumunda dönemin Başbakanı Erdoğan, demokrasiyi "diyalog, tahammül ve uzlaşı rejimi" olarak tanımlamış, "diyaloğun gelişmediği kapalı toplumların demokratik kültür üretemeyeceğini" söylemiş, Türkiye'de "çoğulculuk, çokseslilik ve tahammül duygusunu sindirebilmiş bir demokrasi tesis edilmesi" gerektiğini, ideal olanın "seçimlere ve belli kurumlara indirgenmiş mekanik bir demokrasi" olmadığını, "idari, toplumsal ve siyasal tüm alanlara yayılmış organik bir demokrasi" olduğunu ve bunu da kendi ifadeleriyle "derin demokrasi" olarak adlandırdıklarını söylemişti. Oysa bugün, iktidarın demokrasi anlayışı, salt seçimlere ve hatta seçimlerin propaganda sürecini dahi kapsamayacak kadar matematiksel hesaplara indirgenmiş durumda. Diyalog ve uzlaşı kültürü, Türk siyasetinde hiç olmadığı kadar geriye gitti ve hatta yeni hükümet sistemiyle resmî olarak da uzlaşma gerekliliği ortadan kaldırıldı. Anayasal kurumların lağvedilmesi, uzlaşmayı sağlayacak siyasal ortamın da oluşamamasıyla sonuçlandı. Nitekim bilinçli bir şekilde tercih edilen bu tek kişilik yönetim anlayışı aslında hedeflenenin uzlaşmak olmadığını ortaya koydu. Zira kurumlar isteyerek, bilinçli bir şekilde