Sözlü kültürü dijital kültür evreninde yaşatmak boynumuzun borcu, fikrimizin harcı olmalı

Genel ve büyük cümleler kurmak kitlede heyecan yaratır. Ancak idraki açan, küçük sahnelerdir, orada olan ama daha önce bunu nasıl da düşünemedim dedirten, gözümüzün önündeki şeylerdir daha ziyade.

Herkes en az günde birkaç defa, bir vesile ile "dijital kültür" kavramı ile karşılaşıyor. Bilenler bilmeyenlere anlatsın düsturu ile kavram cümle içinde kullanılıp geçiliyor. "O mahiler ki derya içindedir, deryayı bilmezler" kelamı kibarındaki gibi bizler de fena halde dijital kültürün içendeyiz, ne ki onun nerede başlayıp nerede hızlandığına, eğer mümkünse nerede yavaşlatılabileceğine dair pek zihnimizi yormuyoruz.

Bir şeyi anlamak için evvelini iyi bilmek şarttır. Neydik, ne olduk bahsi önemli. Dolayısıyla dijital kültürü anlamak için yazılı kültürü, yazılı kültürü anlamak için de sözlü kültürü bilmek lazım.

Bizim gibi sözlü kültürden apar topar dijital kültüre geçmiş toplumlarda "Ne idik, ne olduk, ne olacağız" sorusunu gözlem ve bilgiye dayanarak cevaplandırmak pek kolay değildir. Çünkü elimizde geçmişin izini süreceğimiz tasvirî bilgi yoktur.

Bir dönem alfabe inkılabına maruz kalmış kuşağın son temsilcileri aramızda iken onlarlasözlü kültür çalışması yapalım diye çok uğraştım.

Devletin üst düzey yöneticilerine söyledim. "Tamam Fatma Hanım, proje yapıp getirin."dediler. Proje yapmak beni aşar. Devletin birimleri, birimlerinde yüzlerce memuru var. Önemli olan bir fikri ortaya koymaktır. Proje dediğiniz şey teknik meseledir.

Prof. Dr. İsmail Kara hocamızın kendi köyü üzerinden yazdıklarını okurken Nazife Şişman ile biz de kendi köylerimizi hocanın anlattığı bir hatıra ya da izlek üzerinden gözden geçiriyoruz. Bunlara ilaveten Anadolu'nun birbirine on beş dakika yürümemesafesinde olan köylerinin birbirinden oldukça farklı hayat yordamı, nesneleri isimlendirme şeklindeki farklılıklara bakarak çıkarımlarda bulunmaya çalışıyoruz.

Ben kendi köyümden hareketle bu soruların peşine düşünce Selçuklu köyleri ile Osmanlı köyleri arasındaki fark üzerinden gitmenin yeni idrak sahneleri oluşturabileceğine kanaat getirdim.

Bu bahsi açmamın sebebi şu: Harf inkılabından önce bazı köylerdeoturmasını kalkmasını bilen, köy odalarında kitap okuyan bir cemaat vardı. Bu cümlemi tasvirî hale getirmek için aile tarihimden bir örnek vermeme müsaade edin lütfen. Bizim sülalenin devam ettiği köy odasını çocukluğumdan beri merak ederim. Ne yapılır ne konuşulur. Nihayet kızım mimarlık okumaya başlayınca dedesi tavandaki ahşap işçiliği görmesi için onu köy odasına götürdü. Ben de peşlerine takıldım. Babam duvarın içindeki gömme dolapları açarken "şu dolap dedemin idi, kitaplarını koyardı" dedi. Herkesin dolabı mı vardı diye sormak anlamsız, iki tane küçük dolap, bir de misafirler için yatak ve yorganların bulunduğu iki kapaklı yüklük diye tabir edilen birdolap var odanın içinde.

Babamın dedesinin kitaplarının ne olduğunu bilmiyoruz maalesef. Muhtemelen Menemen Vakasında kaçan bir zat,bizim köyde bir müddet misafir olmuş. Bu zat giderken "burada bu kitapların kıymetini kimse bilmez" diyerek dedemin kitaplarından bir kısmını götürmüş. Babamın dedesinin kuşağı harf inkılabı ile birlikte bir anda kör ve sağır olan kuşak. "Bir gecede tekmilimiz kör ve sağır olduk," tabiri kendilerine ait.

Köyün önde gelenleri, bir gecede kör ve sağır olunca devletin ne dediğini anlamak için henüz okumayı sökmüş küçük çocuklardan medet umuyorlar.

Bu size neyi hatırlatıyor Günümüzde de dijital kültürü sökemeyen ebeveynler çocuklarından, torunlarından yardım almıyor mu

Sözlü kültür sohbet kültürü idi. Bir kişi okurkonuşur diğerleri dinler.

Yazılı kültür ile insanlar şimdi ve buradırlar, ancak kendi bireysel zamanlarını kitabın sayfaları içinde idrak ettikleri geniş bir psikolojik zaman inşası da mevcuttur.

Dijital kültür insanı,cep telefonunun ya da bilgisayarın ekranında bireysel zamanın içindedir, lakin "şimdi" ve "burada" değildir.