Eskisi geçerli değil, yenisi henüz oluşmadı... Âdâb-ı muaşeret

Tarih boyunca hemen her toplumun kendine has bir kültürü ve adap anlayışı vardı. Sanayi Devrimi ile başlayan toplumsal değişimler, eski adabın yeni toplumsal yapının beraberindegetirdiği davranış kalıpları karşısında dayanağını yitirmesine yol açtı.Sanayi modernleşmesi hayatın pek çok açıdan yeniden düzenlenmesini, dolayısıyla yeni bir adabı muaşeretin oluşmasını gerekli kılmıştı. Bir örnek vermek icap ederse, buhar makinesinin icadı ile birlikte insanlar tren ile seyahat etme imkanı bulmuş, ama bu yeni seyahat imkanı, birbirini hiç tanımayan insanları saatler boyu aynı mekanı paylaşmaya mecbur bırakmıştı. Bu mecburiyet kendi çözümlerini de üretmişti. Mesela tren istasyonlarında satılan gazete ve mecmualar, bakışı matbu olana yönelterek karşıdakine dikilmesinden sakınmayı sağlayan bir işlevselliğe sahiptir.Elbette Sanayi Devrimi sonrası dönemin adab-ı muaşereti sabahtan akşama gerçekleşmedi. Eski ile yozlaşmış olan, yeni ile soysuz olan arasındaki farklar üzerine çokça düşünülerek modern toplum için davranış kodları yeniden düzenlendi.Dijital devrim de insanı ve toplumu eski dünyadan koparan ama yeni dünyayı sadece teknik olarak ortaya koyan bir kaos ortamına maruz bıraktı.Böyle bir vasatta mesafe, ihtiyat, rıza gibi adabı muaşeretle ve davranış kodlarıyla ilgili temel meseleler üzerinde tekrar tekrar düşünülmesi gerekiyor.Düşünmek deyince,maalesef bazı muhafazakârlar, çok büyük cümleler kurarak, bazı kavramları aşındırma pahasına çokça dile dolayarakdüşünmüş olacağına yahut da içinde, değer, medeniyet, irfan, geçen ne kadar çok cümle kurarsa toplumu o kadar "terbiye" edeceğine inanıyor.Modernleşmeyi ne kadar reddederse o kadar dini-bütün olacağını zanneden ama kapitalizme karşı olmayı bile ilke olarak benimseyemeyen, ekranlarda büyük cümleler kurup gündelik hayatta söylediklerinin tamamen zıddını ortaya koyan kişilerin fotoğraf ile imtihanı içler acısı.Esasında toplumun her kesiminin fotoğraf ile imtihanı içler acısı. Hayır bu yazının konusu kendini yayınlayanlar, kendi mahremini kamulaştıranlar değil.Fotoğraflar üzerinden şahit tutulduğumuz hayatlara dair...Gün boyunca sosyal medya aracılığı ile onlarca vidyo ve fotoğraf paylaşımına maruz kalıyoruz. Aynı görüntü, farklı yorumlarla derde derman olmaktan ziyade etkileşim kastıyla paylaşılıyor ve altında onlarca duygusal "yorum" ile herkes kendi duygu durumunu bir başkasına bulaştırmak üzere kendince aktif bir kullanıcı performansı sergiliyor.Söylemek istediklerimi geçen haftalarda çok paylaşılan bir fotoğraf üzerinden dile getireyim.Fotoğraf şöyle:Bir masa, masada açık bir bilgisayar ekranı, ekranda iş yapan bir kadın, kadının ayakları dibinde puset diye tabir edilen modern çocuk taşıma sepeti ve sepetin içinde bir bebek.Fotoğraf sosyal medya kullanıcılarına "Çocuğun annesi şu an kemoterapide vebebeği bırakacak kimsesi olmadığı için bebeğini doktora emanet etti" cümlesi ile servis edildi. Servis edilenpaylaşılan fotoğraf pek çok sosyal medya kullanıcısı tarafından kendi hislerine tercüman olarak alıntılandı.Ben bu yazıyı yazarken herkesin "hislerine mütercim olarak" devreye soktuğu bu paylaşım sosyal medyada silinmişti.Bu paylaşım niye silindiNe önemi var diyeceksiniz Maç skorunu bir hafta boyunca konuşanlar için konu önemsiz gibi görünebilir, lâkinçok önemli.Etkileşim almak içinperformans öznelerinin kendilerini olmadıkları bir mesleğin içinde, olmadıkları bir ruh hali ile kitlelere sunması ve insanların uzaktakine merhamet ve şefkat ile yaklaşarak günün sonunda bütün bunların yalan olduğunu öğrenmesi, toplumsal güveni ve bireyin toplum için çözüm arama enerjisini imha ediyor.Toplumsal süreklilik için güven çok önemli. Korku kültürünün bir yönetim ve pazarlama stratejisi olarak kullanıldığı günümüzde, etkileşim azmi ile bireylerin kendi ailelerinin en mahrem hallerini paylaşmaları ya da başkasına ait görselleri kendi hikâyeleri gibi paylaşmaları giderek artıyor.1838 yılında fotoğraf makinasının icat edilmesi ile birlikteanın kayıt altına alınması seçkin bir davranış olarak ortaya çıkmış, bir daha yakalanamayacak anlar fotoğraf yolu ile ölümsüz kılınmaya çalışılmıştır. 19. yüzyılda ölülerin fotoğrafının alınması aileler için oldukça önem taşıyan bir davranış biçimi halini almıştı.Geçmişte fotoğraf çektirmek pahalı bir şeydi. Akıllı telefonlar ile birlikte herkesin her anı fotoğrafladığı dev bir fotoğraf stüdyosuna dönüştü gündelik hayat.Dijital modernleşmenin getirdiğiyeni davranış kodları karşısında özellikle çocukları ve yaşlıları toplumun güçsüz kesimlerini koruyucu âdâb-ı muaşeretin inşa edilmesi için dikkatli bir rota oluşturmamız gerekiyor.Rastladığımız her habere, her görsel paylaşıma tepki vermekten mesul tutulduğumuz zamanların içinden geçiyoruz. Hal böyle olunca her paylaşımı beğeni ve yorum olarak değerlendirmemiz gerekiyor gibi bir mesuliyet yükü altına sokuluyoruz.Oysa çoğu doğruluğu teyit edilmemiş pek çok görsel üç vakte kalmadan kayıplara karışıyor.Yukarıda tasvir ettiğim paylaşım sosyal içerik paylaşan sitede haber olarak yapıldığı için ben bu yazıyı yazarken henüz silinmemişti. Muhtemelen