-10- "Doktor Hanım, örgüt gidiş biletinizi takdim ediyor"

İlk üç ay gün sayarak, ikinci üç ay hatıra biriktirerek geçti.

Artık eskisi kadar kaderi düşünmüyordum.

Kader düşünülmez yaşanır, diyordum. E. gelmiyordu artık. O mu beni azat etmişti ben mi yalnızlığın nehrinde hürriyetin peşi sıra yüzmüştüm, bilmiyorum.

Annem sahiden zengin bir yerde olduğuma ikna olmuştu. Haberlere inanma sen, demiştim. Televizyon seyretme. Ben seni her gün her sabah ararım.

Annemi aramayı unutmamak için (çünkü bazı günler çok zor, çok ağır geçiyordu) telefonumun alarmını kuruyordum.

Sabah dokuz akşam sekiz.

Telefonun alarmı çalıyor. Sesime bayramlıklarımı giydiriyorum. Bir de anne bugün şunları yaptık diye eğlenceli vakte dair hikâyeler anlatıyordum.

Birlikte resim yaptığımız bir grubumuz vardı. Hafta sonları bütün malzemelerimizi alıp yaylaya çıkıyorduk. O hafta sonu bu gruptan en az üç ressam çıkar, dedim. Üç ressamın resimlerini odamdaki duvar panosunun üzerine yerleştiriyordum.

Dr. Seyfettin geldi. Diğer doktorların hem yaşından hem de buranın yerlisi olmasından dolayı "Baba Seyfettin" dedikleri doktor.

Altı ay içinde iki defa karşılaşmıştık. Negatif ya da pozitif bir elektrik olmadı aramızda. Bana babalık yapmadı. Ev sahibi gibi de davranmadı. Ev sahibi gibi davranmayınca ben de kendimi pek misafir gibi hissetmedim zaten.

Fakat o gün, yani üçüncü gelişinde çocuklarla yaylada piknik yapıp akşama kadar resim çizdiğimizin ertesi günü, sen doktorsun Reyhan Hanım, sanat yönetmeni gibi davranman pek yakışık almıyor, dedi. Anlamazlığa geldim. Piknikten önce çocuklara odamda internet üzerinden "Yeryüzündeki Yıldızlar" filmini seyrettirişimi kastediyor olmalıydı. Gaz maskesini kendi burnuma geçirdiğime göre çocukların yüzlerini zehirli havadan korumak boynumun borcuydu. Hâlâ bir cümle kuramamıştım. Ben cümlemi ararken başkalarının benim adıma çoktan bir cümle kurmuş olduğunu fark etmiyordum bile.

Örgüt çalışmalarından rahatsız, dedi Dr. Seyfettin.