Ders alalım, darbeler bitsin

Türkiye; hak, hukuk ve adalet yolunda ilerlemeye çalışırken en fazla darbeler sebebiyle zarar görmüştür.Yolda ilerlerken ters çevrilen kaplumbağa misali, darbecilerin tuzakları sebebiyle bir türlü hedefine ulaşamamış ve yorgun düşmüştür. Elbette darbelerden bahsedince 27 Mayıs 1960'daki darbeyi unutmak olmaz. Ülkemizi 10 yıl tek başına idare eden siyasî kadroya karşı yapılan 1960'daki darbe siyaseti dağıtmakla kalmamış, Türkiye'nin demokrasi yolculuğuna çok ciddî bir 'takoz' olmuştur. Sonraki yıllarda siyaset kendisine yol bulmaya çalışırken bu defa 12 Mart 1971 muhtırası ile benzer bir engel ortaya çıkmıştır. 12 Eylül 1980 darbesinin Türkiye'ye verdiği zararın hesabını yapmak bile zordur. Bu askerî darbe öyle bir tablo ortaya çıkarmış ki, aradan bunca yıl geçtiği halde darbecilerin yaptığı tahribat ortadan kaldırılamamıştır. "28 Şubat süreci" olarak bilinen 1997'deki müdahale ile önceki darbelerden farklı olarak sivillerin de desteğiyle kurulan bir tuzaktı. Türkiye'nin hak, hukuk ve adalet yolunda ilerleyerek Avrupa Birliği üyesi olmasını istemeyenler bu süreçlerle milleti hem siyasetten soğutmuş hem de ümitsizliğe yuvarlamıştır. Bizim için yakın gibi görünse de 28 Şubat sürecinin üzerinden de 25 yıl geçmiş durumdadır. Düşünülsün ki, ortalama 30 yaşında olan bir genç bile 1997'deki bu süreçte neler yaşandığını hatırlayacak durumda değildir. Peki, bu süreçleri yaşamamış ve konu hakkındaki yazılanları da okumamış bir gençlik; bugün ve yarın için isabetli kararlar verebilir mi Çok kısaca hatırlamak gerekirse 28 Şubat 1997'de yapılan Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlar vardı ve bu kararlara göre