Darbelerle mücadele böyle mi olur

Çoğu zaman ifade edildiği üzere ülkemizin yakın tarihi bir bakıma da 'darbeler ve darbeciler tarihi' olarak isimlendirilebilir.

27 Mayıs 1960'daki askeri darbe, 'darbelerin öncüsü' olarak görülmüş olsa da; belki ondan daha yaralayıcı, daha tahripkâr darbeler de olmuştur.

Özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra "darbelerle mücadele" konusu siyasetçilerin birinci gündem maddesi olarak görülmüştü. Bir daha darbe olmaması için yapılması gerekenler çok tartışıldı ve hatta "Artık ülkemizde bir daha darbe olmaz" noktasında bir kanaat oluşmuştu. Öyle ya, sağdan ve soldan büyük çoğunluk darbeleri ve darbecileri kınadığına göre ne olup da yeniden darbe olacaktı Fakat geçer süre bu tahminleri boşa çıkardı ve maalesef yeni darbeler de yaşandı. O halde "darbelerle ve darbecilerle mücadele" Türkiye'nin kalıcı gündem maddelerinden biri olmak durumunda.

Çok yakın zamanda, daha önce 28 Şubat 1997 'süreci' sebebiyle mahkum olan darbeciler bir şekilde affedildi. Hatırlanacağı üzere 12 Eylül darbesi sonrasında da gerekli hukuki hesaplaşma yapılamamış ve darbecilerin ölümü ile 'dava' düşmüştü. 28 Şubat 'post-modern darbe'sinin darbecileri de bir müddet hapis yattıktan sonra 'yaşlılık, hastalık, bunama' benzeri gerekçelerle affedilerek serbest kaldılar.

Tabii ki mesele şahısların ne yaptığından ziyade, 'darbe'ci anlayışı bir daha dirilmek üzere mezara koyabilmektir. Türkiye'nin bunu yapabildiğini söylemek kolay değildir. Zaten darbecileri hak ettikleri cezaya çarptıramamak bunun delilidir. Darbeci anlayışın kök salamaması için "hak, hukuk ve adalet" yolunda kararlı adımlarla ilerlemek icap eder. Böyle yapılmış olsa hiç kimse "Ben erken kalktım, o halde darbe yapmak benim hakkım" diye düşünemez. Şaşırıp da böyle düşünenler olursa o zaman da, "hak, hukuk ve adalet yolu"nda ilerleyen bir ülke; darbe yapanlara hak ettikleri caydırıcı cezayı verir ve yeni teşebbüsler ortaya çıkma imkânı bulamaz.

"Siyasi irade"nin darbecileri affetmesi, dolaylı olarak yeni darbeci anlayışın filizlenmesine yol açabilir. Elbette darbecilerle ve darbeci anlayışla en iyi mücadele; adaletin tam ve doğru şekilde tecelli etmesidir. Gerçek darbecileri değil de, ikinci ya da üçüncü sıradaki darbecileri mahkum etip 'en baştaki darbeci'ler dokunmamak en büyük yanlışlardan biri olur. Yani, 28 Şubat darbecilerinin affedilmesi 'yargılama iyi yapılmamıştı, adalet tecelli etmemişti' şeklindeki bir gerekçeyle olması farklı yorumlanabilir. Kim olursa olsun en temel kaide, adaletin doğru şekilde tecelli etmesidir. Kimse işlemediği suçtan dolayı mahkum ve mağdur olmamalı. Eğer darbeciler hak ettikleri 'adil ceza'ları almış ise, o cezaları da çekmeleri gerekirdi.