Tekkeden kaçan şeyh

İstanbul aziz bir şehirdir. Bu şehirde binlerce yıldır çok güzel insanlar yetişmiştir. Bu yetişen kaliteli insanlarda yine binlerce kıymetli insanların yetişmesine vesile olmuştur. İstanbul'un fethinden sonra İstanbul manevi olarak adeta dantel gibi işlenmiş her semtinde insanların dertleri ile ilgilenen tekkeler kurulmuştur. Bu tekkelerin amaçları tekkeye adam toplamak değil, kendisine gelenleri adam edip, kâmil bir insan olarak hayatın içine göndermekti. Yani tekkelerin görevi tembel evleri değil, hareketli, dinamik ve devamlı vardiya halinde olan bir insan fabrikası gibiydi. İşte hikâyemiz bundan beş yüz sene öncesinde Fatih'te bir tekkede geçiyor. Tekkenin başında Akil Efendi adlı şeyh efendi kendisine gelenlere manevi öğütler veriyor, manen de insan olmaları için adeta elinde bir ressam fırçası gibi kalpleri tek tek işliyordu. Tabi yetişen bu inanlarda sosyal hayatın içine gittikleri için Akil Efendi'nin yetiştirdiği her hallerinden belli oluyordu. Çünkü ticarette, aile hayatında, sosyal hayatta hem güzel ahlak üzere hareket ediyorlardı. Gel gelelim tekkede son günlerde gelen-giden sayısı giderek artmaya başlamıştı. Dışardan bakılınca insanların buraya teveccüh etmeleri gayet güzel gibi duruyorsa da Akil Efendi'nin yüzü hiç gülmüyordu. Eskiden çarşıya çıkıyor esnafla konuşuyor, çocuklarla şakalaşıyordu. Hasta ziyaretine, düğünlere, cenazelere kolaylıkla katılırken artık neredeyse tekkenin dışına çıkamıyordu. Zira dışarı anda eskisi gibi rahat bir şekilde halkın içinde olurken, talebeleri ile gezerken şimdi neredeyse imkânsızdı. Aşırı bir teveccüh başlamıştı. Hele o dönemin bilinen devlet adamları da tekkeye ilgi gösteriyor, paşalar, beyzadeler konaklarına davet etmek için birbirleriyle yarışıyordu. Akil Efendi, bir gün odasından hiç çıkmadı. Gelenlerin hiçbirini kabul etmedi. O hürmetten, şatafattan, el öptürmekten uzak durmak istiyordu. Sabah namazı için müritleri Akil Efendi'nin odasından çıkmayınca, meraklanıp kapısını açtıklarında içeride kimsenin olmadığını görünce oldukça şaşırdılar. Evet, Akil Efendi tekkeden gitmişti. Daha doğrusu tekkeden kaçmıştı. Müritleri günlerce bekledi, belki gelir diye ama aylar geçtiği halde Akil Efendi gelmedi. Tekke bir müddet sonra o dönemin kuralı gereği atanacak uygun mürşidi kâmil bulunamadığı için kapandı. İnsanlar günlerce merak etti, acaba şeyh efendi niye tekkeden gitmişti Peki, Akil Efendi nereye gitti dersiniz Akil Efendi, tekkenin bu gidişatının insanlara fayda değil zarar verdiğini gördüğü için hemen o gece kılık değiştirip, seyyah kılığına giriyor ve İstanbul'dan Afrika'ya giden bir gemiye biniyordu. Geminin ilk durağı olan Tunus'ta karaya çıkarak Tunus'un (ülkenin aynı zamanda başkenti ) bir köyüne yerleşiyordu. Burada babasından öğrendiği mesleği olan terzilik yaparak insanları yine