Güven yoksa kriz çözülmez

Ekonomik güven endeksi, tüketici, reel kesim, hizmet sektörü, perakende ticaret sektörü ve inşaat sektörü güven endekslerinin bir bileşimidir.

Geçen sene Nisan ayında 102,4 olan ekonomik güven endeksi bu sene 99'a geriledi.

Ekonomik güven endeksinde 100 güven sınırını gösteriyor. 100 altı güvensizlik demektir.

Bu sene ekonomik güven endeksinin tüm alt kalemlerinde düşme var. Yalnızca inşaat sektöründe çok az bir artış var. O da deprem nedeniyle inşaatların artmasından ileri. (Aşağıdaki tablo.)

Güven endekslerinin alt kalemleri içinde yer alan hane halkı maddi durum endeksinde de, beklenti endekslerinde de düşme var. Halk maddi durumunun bozulduğunu söylüyor ve seneye daha da bozulacağını bekliyor.

Yaşamakta olduğumuz istikrar sorununun temel nedenlerinden birisi de bu güven sorunudur. Güven sorunu beklentileri de negatif yönde etkiliyor. Olumsuz beklentiler de ekonomiyi çıkmaza sokuyor.

2018 başkanlık sistemi ile güven sorunu tırmandıkça ekonomik kriz de derinleşti. Bunun ilk nedeni demokrasi ve hukukun üstünlüğünde geri düşmemizdir. Mülkiyet güvencesi tartışılır hâle geldiği için, ciddi yabancı yatırım sermayesi girmiyor, yerli sermaye yatırım yapmıyor ve tersine yurt dışına çıkıyor. Yetmedi beşeri yatırım olarak baktığımız beyinler de göçüyor.

Öte yandan siyasi iktidar, üç yıldır devam eden ağır krize henüz doğru bir teşhis koyamadı. Ortada 2001 yılında olduğu gibi, ciddi ve inandırıcı bir istikrar programı yoktur. Hükûmet politika üretemiyor. Sürekli algı yaratarak sorunları halının altına süpürüyor.

Beklentiler, ekonomik konjonktürü etkiler. Bu konuda iktisatta iki teori var:

1956 yılında Amerikalı iktisatçı Phillip D. Cagan tarafından geliştirilen Adaptif beklentiler ya da "Uyarlayıcı bekleyişler"e göre; iktisadi ajanlar, hane-halkı, firmalar, devlet, gelecekle ilgili beklentilerini, geçmişe bakarak şekillendirir.

John Muth'un geliştirdiği "rasyonel beklentiler hipotezi"nde kararlar ileriye dönük olarak alınır.