Bekri Mustafa'lar

Artık geriye doğru sayım başladı, yerel seçimler yaklaşıyor. Herkes elindeki son kozları oynuyor. Reklam kampanyaları, algı oyunları ve madrabazlıklar da ayyuka çıktı.

Madrabazlıklar diyorum, maalesef artık bazıları için "seçim" denilince bu akla geliyor. Kifayetsizler, iş yapmaz beceriksizler "aslan" suretinde milletin önüne konuluyor. Parayı basan şehirleri reklam afişleri ile dolduruyor.

Bunları görünce, insanın aklına Bekri Mustafa'nın hikayesi geliyor...

Bekri Mustafa, 1593-1634 arasında Sultanahmet'te yaşamış bir zat. Hafızlık eğitimi almış, ama daha sonra Agop'un meyhanesinin müdavimlerinden biri olmuş. Gece gündüz içtiği için de kendisine "bekri" lakabı verilmiş.

Bir gün Ayasofya'nın önünden geçerken, musalla taşındaki cenazelerinin namazını kıldıracak imam bekleyen cemaat kendini yakalamış. Yaka paça alıp cenazenin başına götürmüş. Ne dediyse olmamış, sonunda mecburen cenaze namazını kıldırmış.

Bekri Mustafa da namazın bitiminde tabutu açıp mevtanın kulağına şöyle fısıldamış:

-Gidince sana sorarlar "dünyada ahval nedir" diye. Sen de onlara Bekri Mustafa Ayasofya'ya imam olmuş dersin, anlarlar.

Maalesef, bizim de seçim öncesi halimiz bu!

Bekri Mustafa'lar geziyor ortada...

Adam, koca bir beş yılı yatarak geçirmiş. Üstelik hizmet etmek yerine iş yapmamakla övünmüş. Temel atmama töreni düzenlemiş. Zaman zaman ortadan kaybolmuş, "Ne yapıyorsun, neredesin" diye soranlara da "Tatil bana çok yakışıyor" cevabını vermiş.

Bir başkası "milliyetçilik" ve "dürüstlük" nutukları atmış. Seçilince de her ikisi birden kaybolmuş. Projelerini kaybetmiş. "Apo Bey" demeye başlamış, Selahattin Demirtaş'a övgüler düzenlerle kol kola girmiş. Kent İttifakı adı altında PKK'nın siyasi uzantısı DEM'i yol arkadaşı edinmiş.

O kadar çok ki bunlardan...