Bağnazlık bu

Garip bir ülkeyiz vesselam! Türkiye'de en çok "özgürlük", "karşıt fikirlere saygı" ve "daha fazla demokrasi" diye bağıranlar, amiyane tabiri ile bağnazlığın dibine vuranlar! Günlerdir neyi tartışıyoruz biz İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Karadeniz gezisine götürdüğü gazetecilerin kimliklerini ve eğilimlerini! İşi gücü bıraktık, o gazetecilerin hangi fikri temsil ettiğini konuşuyoruz... Ve belli bir kitle İmamoğlu'nu yerden yere vuruyor: -Nasıl alırsın onları yanına Nasıl onlarla birlikte fotoğraf çektirirsin Ne işleri var senin yanında Vesaire, vesaire... İmamoğlu'nun İstanbul'u bırakıp Karadeniz'de ne işi olduğunu sorgulayan yok. İstanbulluların kaynaklarının neden orada harcandığını ve ne yapmaya çalıştığını konuşmuyor ve tartışmıyoruz. "Yanında niye şu ya da bu var" sorusunu soruyoruz. Hatta işi daha ileri götürüp, "Şunun eğilimi bu, bunun eğilimi şu" gibi değerlendirmelerde bulunan bile çıkıyor. O gazetecilerin hiçbirinin savunuculuğunu yapacak değilim. Hatta içlerinde zaman zaman eleştirdiğim kişiler bile var. O ayrı bir konu. Ben, sadece ilkel bir bakış açısını ortaya koymaya çalışıyorum. İnsanlar eğilimlerine ve fikirlerine göre kategorize ediliyor. Seçilmiş, herkese hizmet etmesi ve aynı mesafede olması gereken bir belediye başkanı, onların bir kısmını "istenmeyen adam" ilan etmediği için yerden yere vuruluyor. "Sadece bizim istediğimizi yapacak ve bizden olanlarla ilişki kuracaksın" anlayışı bu! En basit ifade ile bağnazlık ve partizanlık! İşin en garip yanı da... Bu davranışından dolayı eleştirilen Ekrem İmamoğlu'nun, partizanca yaklaşımlarının alabildiğine desteklenmesi. Temel atmama töreni gibi yapmadığı işlerin alkışlanması. Hatta İBB'yi terör örgütü yandaşları ile doldurduğu eleştirilerinin bile üzerinin örtülmeye çalışılması. Daha da ileri gidilip "karşı cephe" olarak adlandırılan çevrelerden gelen haklı suçlamalara karşı göğüslerin siper edilmesi. Hastalıklı bir durum bu! Adeta İBB'yi kendi çiftlikleri olarak görüyorlar. O çiftlikte kendileri