Tek bir kadın

Tek adam rejimlerinin doğasıdır; hukukun üstünlüğü değil üstünlerin hukuku işler. Hukuk tek bir kişi ya da zümrenin refahı, güvenliği, iktidarının sürekliliği için kullanılan bir aygıttan öteye gitmez. O hukuk sisteminde olmayan suçlar yaratılır, yasalar bükülür, anayasa yokmuş gibi davranılır ve suçlu-masum ayrımı bulandırılır.Tek adam rejimlerinde hukukun önceliği adaleti sağlamak değildir. Hukukun çarkları siyasi kariyerlerin, makamların, mevkilerin ve tepedekilerin ikbali için çalıştırılır. Kararlar hep siyasi, davalar göstermelik, düşmanlıklar keskin, muhalifler döneme göre değişken ama daima hedeftedir. Tek adam rejimlerinin elinde oyuncaktır hukuk. O ucu sivri, değdiğinde yakan, hayatları yok eden, pes ettirene kadar ezen oyuncak zulmün ve korkunun simgesi haline gelir. Aynı Gezi Davası'nda yaşananlar gibi. İki yıl önce beraat aldığın için tahliye edilmen gerekirken casusluktan yine tutuklanırsın örneğin. İki yıl casusluktan yattıktan sonra ondan beraat eder ama daha önce beraat aldığın davadan müebbet alırsın. Osman Kavala gibi. Ya da ömrünü bilime, doğanın ve ülkenin iyiliğine adamış aydın insanlara yapıldığı gibi ortada suç yokken 18 yıl hapis cezasına çarptırılırsın.Çünkü mevcut hukukun siyaseti bunu gerektirir. Çünkü tek bir odaktan kine, hırsa, intikama dayanan kararlar siyasi oyunlar için gereklidir. Masumlar rehin tutulduğu müddetçe başkaları itirazlarını keser, sesini kısar ve önüne bakar. Tek adam rejimlerinin mağduriyetle başlayan zulümle son bulan değişmez öyküsüdür bu. 'Adaleti getireceğiz, ezilmişlere biz ses olacağız' diye gelenler bin odalı saraylarında binbir zulmün sultanına dönüşürler. Her kalkan baş, her çıkan ses, her yükselen itiraz yeni