Uzun lafın kısası

Türkiye'de muhalefetin, ama özellikle de ana muhalefet partisi etrafında kümelenen benzemezler ittifakının aslında neye hizmet ettiğini anlayabilmek için bolca kriter var. ABD'nin 2008-2010 arası Ankara Büyükelçisi olup, sonrasında bu ülkenin Suriye Özel Temsilciliği yapan James Jeffrey'in, 15 Ağustos 2016'da yani 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Hürriyet'teki röportajında söyledikleri, bunlardan birisi. Jeffrey, şöyle diyordu: "Erdoğan Washington'da (ve) Avrupa'da da sevilmiyor. Otoriter görülüyor... Batı daha önce Erdoğan'dan daha otoriter olan çok liderle muhatap oldu, olmaya da devam ediyor. Ama fark şu; Suudlar, Mısırlılar lisanımı maruz görün her koşulda bize yaltaklanıyor. F-16'ları, müttefiklik ilişkilerini falan düşünerek bizimle aynı değerleri paylaşıyormuş gibi yapıyorlar. Erdoğan ise bizimle çatışıyor, çelişkilerimizi yüzümüze vuruyor, dostumuz olmaya çalışmıyor... Erdoğan Washington'da bu yüzden sevilmiyor..." ABD ve Batı için demokrasi ve insan haklarının önemli olduğunu söyleyen Jeffrey, hemen ardından otoriter bile olsalar kendi menfaatlerine uygun davranan liderleri tercih ettiklerini vurgulama ihtiyacı hissediyor. Demokrasi ve insan hakları gibi kavramların sadece kılıftan ibaret olduğunu, ABD ve Batı için asıl önemli olanın istediklerinin yapılması olduğunun altını çiziyor yani... James Jeffrey'in, o sözlerinin ardından, şimdiki ABD Başkanı Biden'in, Aralık 2019'da yani daha adaylığı kesinleşmeden önce Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'la ilgili sözlerini hatırlamakta fayda var. Suriye'deki hava sahalarına erişim ve özellikle de Doğu Akdeniz'deki petrol faaliyetleri konusunda 'endişeli' olduğunu belirten Biden, özetle şöyle diyordu: "Bence yapmamız gereken Erdoğan'a karşı farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Muhalefetle doğrudan iletişimde olup, hâlâ var olan unsurlarını destekleyip onları Erdoğan'ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz.