Vehhâbîlerin yanlış inanışları ve Ehl-i Sünnet'in onlara cevapları

İslam dini, tebliğ edildiği günden bugüne kadar yüce Allah'ın "bir"liğini, tevhid inancını ilân edegelmiştir. Bu tevhidi bozacak her türlü inanç ve hareketin ölçüsünü de açıklamıştır. Ancak bu, o dinin gerçek temsilcileri olan Eshâb-ı Kiram ve Cumhûr-ı İslam'ın âlimleri vasıtasıyla olmuştur. Bu Müctehid âlimler, Dört Mezhep imâmını içinde bulunduran Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat olarak isimlenmektedir. Tarih boyunca Ehl-i Sünnet topluluğuna karşı özellikle itikad alanında çeşitli "bid'at ve dalâlet" fırka, grup ve kişiler çıkmıştır. Bunlar arasında Şia, Havâric, Mu'tezile, Mürçie, Müşebbihe, Mücessime, Muattıla, Zenâdıka gibi muhalifler vardır. 19. yüzyıldan itibaren tabanında Müsteşrikler olan Batı kaynaklı, örgütlü, İslam isminde bazı bid'at, dalâlet ve küfür grupları çıkmıştır. Vehhâbîlik, Selefîlik, Tarihsellik, Dinî Çoğulculuk akımlarının yanında Kur'ân'ı ve Resûlüllah'ı eleştiren, Hadisleri inkâr eden, "Bize Kur'ân Yeter" inancını taşıyan Müslüman etiketli sapkınlarla birlikte kutsal kitap ve peygamberleri olan Bahâîlik ve KâdıyânîlıkAhmedîlik gibi zındıkküfür fırkaları zuhur etmiştir. Ülkemizde bu sapkın inanç ve görüşler içinde en etkilisi Vehhâbîliktir. Vehhâbîlerin Ehl-i Sünnet'e aykırı inanç ve eylemleri, şu başlıklar altında ele alınabilir: 1. TevhidŞirk Vehhâbî: Tevhîd üçe ayrılır: 1. İlâh'ın isim ve sıfatlarında tevhîd, 2. Rablıkta tevhîd (Tevhîdü'r-Rubûbiyyet), 3. Tevhîdü'l-Ulûhiyyet. Bu üçüncü tevhid'e göre Allah'tan başkasından Resûl, Melek ve Veli olsa dahi - yardım isteyen bir kişi, şirk koşmuş ve kâfir olmuştur (Kitabu't-Tevhîd Şerhi, Abdurrahman b. Nâsır). Ehl-i Sünnet: İddia, tamamen yanlıştır. Mü'minler, dua ve niyazda "ulûhiyyet"in ancak Allah'a ait olduğu inancıyla istekte bulunmaktadırlar. Her şeyi yaratan, besleyen, büyüten sonsuz kudret sahibi elbette kâdir-i mutlak Allahü teâlâ'dır. O'ndan başka yaratıcı yoktur. Fakat yüce Allah, dünyada maddefizikî âlemde bile, bir şeyi sebepsiz yaratmaya kâdir olduğu hâlde sebeple var etmektedir. Bu, O'nun kanunudur. Bitkinin büyüyüp gelişmesi için suyu; yağmurda bulutu; ilim tahsilinde hocayı; çocuk sahibi olmada evliliği sebepvasıtaaracı kılmıştır. Ancak bunları, dilediğinde sebepsizvasıtasız da yaratmıştır. Başta Âdem aleyhisselâm olmak üzere peygamberlerini dünya ölçülerine göre - tahsil görmeden dilediği konu ve alanlarda bilgili ve maharetli kılmıştır. Hazret-i Âdem'i anasız babasız ve Hazret-i İsa'yı babasız yaratmıştır. DinîManevî âlemde de çeşitli vesile, vasıta ve aracılar vardır. İman ve Hidayet'te, peygamber, kitap ve âlimveli; küfür ve dalâlette ise, şeytan, nefis ve kötü arkadaş, önde gelen sebep ve vasıtalar arasında bulunmaktadır. İşte bu konuda bütün maharet, insanın irade ve aklını doğru kullanarak imana kavuşmasına bağlıdır. Ehl-i Sünnet Müslümanlarının tevhîd inancı, bu çerçeveyi ortaya koyan Akâid âlimlerinin beyanına göredir. O da kısaca şöyledir: Tevhîd, Allah'ın zâtı, sıfatları ve fiilleri yönünden "bir"lenmesi, Zât ve Sıfatlarının ezelî ve ebedî olması, Sıfatlarının ayrıca var olması fakat bunların Zât'ının ne aynı, ne de gayrı olması - O'nun her hususta eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması, demektir. VehhâbîlerSelefîler, "tevhîd"i nedense, hep gerçek tevhîd ehli Müslümanların iman ve fiillerine karşı kullanmakta, fakat Batı'nın "ibnüllahAllah'ın oğlu" gibi küfür inanç ve eylemlerine karşı kullandıkları hiç görülmemektedir. Vehhâbilerin türbelerini yıktığı Cennetü'l-bakî mezarlığının eski hâli. 2. SıfatlarKur'ân Vehhâbî: Allah'ın zâtı ve sıfatları, Kur'ân-ı Kerîm'de geçtiği şekilde olduğu gibi te'vil yapılmadan - âyetler, ister muhkem, ister müteşabih olsun - zâhirlerine göre alınmalı ve manalandırılmalıdır. Te'vîl, bid'at ehlinin işidir. Bunları te'vîl ederek tefsirde bulunmak küfürdür. Bu yüzden Allah'ın sıfatları, hakiki sıfatlardır. Gerek zât, gerek sıfatlar hakkındaki âyetler, olduğu gibi kabul edilir. Bunlardan teşbih mânâları çıkacak diye zahiriyle mana vermekten kaçınmak, asla doğru değildir (Kitabu't-Tevhîd Şerhi, Abdurrahman b. Nâsır). Ehl-i Sünnet: Kur'ân-ı Kerim'de muhkem ve müteşâbih âyetler vardır. Muhkem âyetlerin manaları açıktır. Fakat müteşâbih âyetlerin manaları açık değildir. Buna misal olarak şu müteşâbih ifadeleri verebiliriz: Kur'ân-ı Hakim'de yüce Allah hakkında istivâarş üzerinde karar kılma, nüzulyukarıdan aşağıya inme, câegeldi gibi fiiller ile yedel, vechyüz, ayngöz gibi insanlara âit organlarla ilgili ifadeler kullanılmaktadır. Bunları te'vil etmeden sözlük anlamlarını alarak yüce Allah'a nispet etmek, Hak teâlâ'nın şeri'atte açıklanan sıfatlarına aykırı düşmektedir. Ehl-i Sünnet âlimleri bunları te'vil ederek açıklamışlardır. Vehhâbîler, bu ifadeleri halkın algıladıkları şekilde kullandıklarından teşbihmüşebbihe ve tecsîmemücessimeye saplanarak küfre düşmüş olmaktadırlar. İçtihad döneminden önceki Selef uleması ise, bu kavramları, "yüce Allah onunla ne murad etmişse, ben ona inandım" diyerek, teşbîh ve tecsîme meydan vermeyen bir tutum içinde olmuşlardır. "Teşbîh", yaratılanlara benzetme, "tecsîm" de cisimleştirmedir. Hâlbuki Vehhâbîlerin üstad olarak kabul ettikleri İbn Teymiyye, istiva hakkında "ben burada nasıl oturuyorsam, Allah da Arş'ı öyle istiva etmektedir" diyerek, fizikî, teşbîh ve tecsîme yol açacak şekilde bir açıklamada bulunmuştur. Böylece Ehl-i Sünnet itikadından ayrılmıştır. 3. MecazKinaye Vehhâbî: Kur'ân'da Allah'a nisbet edilen yed, kabza, vech gibi isimler ve istivâ, "denâ ve tedellâ", "câe" gibi fiiller hakiki anlamlarında kullanılmış olup bu kelimelere mecazi mânalar yüklenmesi ve Kur'ân'da mecazın varlığının kabul edilmesi, Allah'ın kullarıyla gerçek anlamda ilişki kuramadığı, ancak mecaz ve istiâre yoluyla kendini tanıttığı sonucunu doğurur. (Kitabu't-Tevhîd Şerhi, Abdurrahman b. Nâsır). Ehl-i Sünnet: Bu mantık, son derece yanlış ve bî-edeptir. Yüce Allah'a hâşâ akıl vermeye yol açmakta ve O'nu kâmil sıfatlarıyla doğru olarak idrak edememeyi sonuçlandırmaktadır. Kur'ân-ı Kerim'de Allah'a nisbet edilen yed, kabza, vech gibi isimler ve istivâ, "denâ ve tedellâ", "câe" gibi fiiller, sözlükhakikî anlamlarında değil, mecazî olarak kullanılmıştır. Yüce Allah'a hakikî manalarıyla yedel, vechyüz, ayngöz ve istivamekân nispet etmek küfürdür. Ehl-i Sünnet âlimleri ve onlara uyan bütün Müslümanlar, Kur'ân-ı Kerim ve Hadislerde mecaz ve kinayenin olduğunu kabul ederler. Yüzlerce âyet ve hadiste, mecaz ve kinayeler bulunmaktadır. 4. İmanAmel Vehhâbî: Ameller, ibâdetler îmândandır. İbâdet yapmayanın îmânı gider. Îmân azalır ve çoğalır (Kitabu't-Tevhîd Şerhi, Abdurrahman b. Nâsır). Ehl-i Sünnet: Ameller, ibâdetler, imandan bir parça değildir. Namaz ve oruç gibi farz bir ibadeti yapmayan, haram işlemiş, günaha girmiştir. Bunların farz olduğunu inkâr etmediği müddetçe, imanı vardır, mü'mindir. Vehhâbîlerin iddia ettikleri gibi kâfir değildirler. Peygamber aleyhisselâm zamanında bir Müslüman şarap içer ve Şeri'at'teki cezâsı verilir. Eshâb-ı Kiram'dan bazı kişiler, ona la'net okumaya kalkınca, Resûlullah "Ona la'net etmeyin! Çünki o, Allahü teâlâyı ve Resûlünü seviyor." buyurmuştur. Bu olaydan Sünnî âlimler, günâh işleyenin kâfir olmadığı, dolayısıyla amelin, imandan bir parça olamayacağı hükmünü çıkarmışlardır. Ehl-i Sünnet'e göre iman, azalmaz ve çoğalmaz. İbadetler, imanı parlatır. Ancak bu, İmam-ı A'zam Ebû Hanife hazretlerine göredir. Bu konuda diğer Ehl-i Sünnet mezhep ve âlimleri arasında farklı ictihadlar vardır. 5. İctihadTaklid Vehhâbî: İctihâd kapısı her zaman ve herkese açıktır. Başkalarını taklîd etmek, insanı dinden çıkarır. Bu durumda dört mezhebden birini taklîd eden şirk işlemiş, kâfir olmuş olur (Kitabu't-Tevhîd Şerhi, Abdurrahman b. Nâsır). Ehl-i Sünnet: İbn Abdülvehhâb, bu hükmüyle kendini tamamen ele vermektedir. Herkesin, dünya işlerinde - söz gelimi - mühendis, mimar, doktor, astronot olamayacağı gibi, aynı şekilde dinde Müctehid bir âlim olması, Kur'ân ve hadislerden hüküm çıkarması mümkün değildir. Bu her şeyden önce genelde insanın tabiî özelliklerine ve toplum yasalarına aykırıdır. Demek ki, Vehhâbîler bu iddia ile İslam dinini tahrip etmeyi ve değiştirmeyi hedef almışlardır. Çok ilginçtir ki, bu akıllara zarar veren iddia, dünyada Modernist İlahiyatçılar tarafından tam destek almıştır. Bu konuda Hayrettin Karaman şöyle der: "Her doktorasını veren bir müctehid'tir". Ancak bu tür kişiler arasında "âyet de olsa, aklıma uymuyorsa, reddederimProf. Dr. Halis Aydemir", "Mi'raç, uydurmadırProf. Dr. İsrafil Balcı", "Mescid-i Aksa, Mekke'nin yakınında bir yerdedir Prof. Dr. Süleyman Ateş" diyen müctehidler(!) vardır. Modernist İslamcıİlahiyatçı olup da "Dört Mezhepten birine uyuyorum" diyen ve bunu ilân eden biri, bugüne kadar çıkmamıştır. 6. ŞeriatTasavvuf Vehhâbî: Tasavvuf, İslâmî olmayan bir bid'attır. Tarikat ise, başkalarını istismar etmek için bir vâsıta ve mürşidin kendisini vesile ittihaz ettirmesine bir yoldur. Mutasavvife'nin mükâşefe