İslam Âlimlerine Göre İslam'da Oyun, Eğlence ve Dini Alet Etmenin Hükmü

"İslami Dayanışma Oyunları", İslam İşbirliği Teşkilatına üye ülkelerin katılması ile Federasyon bünyesinde dört yılda bir yapılan geniş kapsamlı bir spor organizasyonudur. İlk oyun, 2005 yılında Cidde, Suudi Arabistan'da düzenlenmiştir. İslam Konferansı Örgütü'nün 57 üyesi katılmıştır. Bu oyunlara Müslüman olmayan vatandaşlar da katılabilmektedir. İkincisi, 2009 Ekimde İran'da yapılması kararlaştırılmıştı, fakat iptal edildi. Üçüncü oyunlar, 2013'te Endonezya'da, dördüncüsü de 2017'de Bakü'de yapılmıştır. 2021 yılında Konya'da yapılması planlanan beşinci oyunlar ise, COVID-19 pandemisi sebebiyle 2022'e ertelenmiş ve bu yıl Ağustos ayı itibariyle ülkemizde yapılmıştır. Ancak bu organizasyonun "İslami Dayanışma Oyunları" ismine ve muhteviyatına yönelik ülkemizde bazı dinî çevreler ve yazarlar tarafından şiddetli tepki gösterilmiş ve eleştiriler yapılmıştır. Bu eleştiriler, "İslamî Oyun kavramının yanlışlığı", "İslam'ı dünya menfaatine âlet etme", "İslam ismi altında dine aykırı vücut teşhiri" ve "Müslümanlar arasında İslam Dini algısını ve uygulamasını değiştirme" konularında yoğunlaşmıştır. Bu oyunların ismi, uygulama biçimi ve basına yansıyan tenkitlerle ilgili Dört Mezhep Müctehid ve âlimlerinin kitaplarında verdikleri fetvalarcevaplar, şu başlıklar altında ele alınabilir: İslam Dini'nde Oyun ve Eğlence Yüce Allah'a imanın olmadığı ve Peygamberinin gösterdiği ve bildirdiği bir şekilde ibadetten yoksun bir dünya hayatı, oyun ve eğlenceden ibarettir. Âyet-i kerimelerde buyruluyor: 1. (Allah'a iman ve itâatten uzak bir) dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder ve (ibadetlerinizi yapar ve haramlardan) sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı tam olarak verecektir (Muhammed sûresi,36). 2. Bu dünya hayatı, ancak bir eğlence ve oyundur (Ankebût, 64). Dünya; küfür, haram, isyan ve İslam'ın yasakladığı ve kerih gördüğü her şeydir. Bu durumda yüce Allah'tan uzaklaştıran bir şey, ne olursa olsun dünya olmaktadır (Mektubat, Ahmed Fârukî, I72. mek.). 3. (Allah'ın zikredilmediği ve O'ndan gâfil geçen bir) dünya hayatı, aldatıcı bir metâ' (zevk ve gurur)'dan başka bir şey değildir (Hadîd 20). Dini, Oyun ve Eğlenceye Almak İslam'ı oyun ve eğlenceye almak, onu temsil eden bütün şeâir'i (aslî unsur, alâmet ve sembolleri) ile alay etmek, tahkir ve tezyifte (aşağılama ve küçültmede) bulunmak, demektir. İslam dini'nde Allah'ın şeâir'i (Hac,32), O'nun emirleri ve emirlerini temsil eden bütün alâmet ve yerlerdir (Safâ ve Merve "Bakara,158" gibi). Buna göre bir kimse: Kur'an, peygamber, namaz, ezan, mi'râc, nikâh veya imamın sarığı, Müslüman kadının başörtüsü, Müslümanın sakalı, çocuğun sünneti gibi İslam'ın bir emri ya da Resûlüllah'ın bir sünnet ile -hangi vasıta ile olursa olsun- küçümseme ve tahkir maksadıyla alay eder, bu devirde bu da olur mu, derse, İslam'ın bi-zâtihi kendisiyle alay etmiş olur. 1. Ayet-i kerimelerde buyruluyor: 1) (Resûlüm,) dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının (mal, mülk, makam, rütbe, kariyer, şöhret ve benzerlerinin) aldattığı (ve dinden uzaklaştırdığı) kimseleri bırak (terk et)! (İslam'ın emir, yasak ve kıssalarıyla) onlara nasihat et ki, kazandıkları sebebiyle hiçbir nefiskişi felâkete düşmesin (En'âm,70)! 2) İnsanlardan öyleleri vardır ki, ("hakk"ı bâtıl ile değiştirdiğini) bilmeden Allah'ın yolu (İslam dini)nden saptırmak ve onu bir eğlence konusu yapmak için lehvel hadîsi (boş, asılsız ve faydasız sözü) satın alırlar. İşte onlar için aşağılatıcı bir azap vardır (Lokman, 6). Müfessirler, Lehvel hadîs'e şu manaları vermişlerdir: a. Bâtıl, asılsız, boş sözler (Semerkandî). b. Şarkı sözleri ve müzikçalgı âletleridir (Mücâhid'den Kurtubî, Lokman,6). c. Kişiyi hayırlı ve faydalı şeylerden alıkoyan her türlü masal ve komiklikler (Ebu's-Suûd Efendi Tefsiri). d. Yüce Allah'ın zikrine engel olan her şey, oyun ve lehveğlencedir. Ancak dört şey bundan müstesnadır: Kişinin atını eğitmesi, yüzmesi, okmızrak atması ve hanımı ile hoş vakit geçirmesi (Hadis-i şerif: Feyzu'l-Kadîr, 6316). Bu gün bilgisayar, internet ve zorunlu bazı programların kullanımını öğrenen, bu üç şartı, hükmen yerine getirmiş sayılır. 3) Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler. (Bâtıl din ve inanışlara daldılar.) Dünya hayatı (kibir, şöhret, makam, yetki ve kariyer), onları aldattı. Onlar, nasıl bugüne kavuşacaklarını (ve hesabı) unuttular ve ayetlerimizi inkâr ettilerse, biz de bugün onları (cehennemde bırakıp) unutacağız (rahmetimizden uzaklaştıracağız) (A'râf, 51). 2. Dinle alay etmenin hükmü: İslam dini ve alâmetleriyle alay etmenin şer'î hükmü, alay edenin kullandığı lâfza, kurduğu cümleye ve niyetine göre, küfür, haram ve tahrimen mekruh olur. Ancak küfrü sarih olan ifadelerde niyete itibar edilmez. Allah'a, Kur'an'a, Peygamber'e ve İslam'a sövmek ve bunlarla alay etmek, şüphesiz küfürdür. İslam dininin şu ana kadar gelmesini sağlayan ve ilk nesil olan Eshâb-ı Kiram'a sövmenin, buğz ve adâvette bulunmanın imanı tehlikeye düşüreceği çok açıktır. Eshâb-ı Kiram'dan sonra İslam Dini'ni gelecek nesillere ulaştıran Mutlak Müctehid ve âlimler ile Dört Mezhep imamı gibi Ehl-i Sünnet âlimlerinden biriyle alay etmek, onları tahkir ve tezyifte bulunmak da imanî yönden çok tehlikelidir, hatta bazı âlimlere göre bu, elfâz-ı küfürdenküfür sözlerden sayılmıştır (Fetevâ-i Hindiyye ve Fıkh-ı Ekber Şerhi). Dini, Dünyaya Alet etmek Din ve dünya birbirinden ayrıdır. İslam, yüce Allah'ın bütün insanlara peygamber vasıtasıyla gönderdiği son dindir. Tahrifebozulmaya uğramamış tek hak dindir. Bu dini kabul eden ve ona iman eden kişi, Mü'min olmuş ve yüce Allah'tan gelen bir "nûr"u kalbine koymuş, demektir. Artık o, alîm, semî' ve basîr olan ve eşi, benzeri ve ortağı olmayan, her şeyin yaratıcısı bir hâlik'ı Rabb edinmiştir. Geçici, âciz ve kudretsiz putlara ve kendilerini ilâh (gibi) gösteren kibirli sahtekârlara aldanmamış ve Ulûhiyetle irtibatlanmıştır. Artık o Mü'min, kalbinde "ma'rifetullah"ı taşımaktadır. Hadis-i kudsîde buyruluyor: Kulum bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili olan bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibâdetlerle (sünnete uymak ve zikirle) de yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim. Ben kulumu sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum (Buhârî, Rikâk 38). Ayetlerde "mecazî" ifadeler olduğu gibi, hadislerde de vardır. Bu hadisi, "hakikat" manasıyla anlamak ve açıklamak küfürdür. Çünkü Allah, maddeyeinsana "hulûl" etmez, fizikî olarak içine girmez. O takdirde hadisin son cümlesinin anlamı şöyle olmaktadır: "İşiten kulağı", Şeri'atin helâl bildirdiği şeyleri dinler, başta müzik olmak üzere, küfür ve fuhşiyatla ilgili haram kılınan şeyleri dinlemez; "gören gözü" -kadınerkek- helâl olana bakar, haram kılınanlardan uzak durur; "tutan eli" -yiyecek, içecek ve görüşecek kadınerkek gibi- helâlı tutar, harama dokunmaz; "yürüyen ayağı", helâl ve mubah kılınan -câmi, akraba ziyareti ve zikir mekânları gibi- yerlere gider, haram kılınan -meyhane, kerihhane, küfür ve haram mekânları gibi- yerlere ayak basmaz. Görüldüğü gibi ihlâs sahibi Mü'min, iman ve ma'rifetullah gibi şerefli bir nimete sahip olmuştur. Yüce Allah ona İslam'ı kabul ettiğinden dolayı kıymet vermiştir. Bu nimeti koruması lâzımdır. Geçici dünya menfaatlerine heba etmemesi gerekir. Karşısına çıkan bir dünya menfaati için dinini ileri