Diyanet'e Yön Vermek İsteyen Bazı İlahiyatçıların Yanlış Din Anlayışları

Ecdadımız Selçuklu ve Osmanlının temsil ettiği Sünnî İslam anlayışı, başta Oryantalistler olmak üzere Vatikan'ı, diğer din mensuplarını ve İslam ülkelerindeki Batı'nın fikrî ajanlarını çok rahatsız etmiştir. Sünnî İslam'ı, Dört Mezhep müctehid ve âlimleri temsil etmiş ve etmektedir. Yaklaşık 1300-1400 yıldan beri Tefsir, Hadis, Akaid, Fıkıh, Siyer gibi bütün ilim dallarında İslam coğrafyasına hâkim olmuştur. Ancak son yarım yüzyılda ülkemizde, Misyoner Oryantalistlerin hedefleri doğrultusunda, bilimsellik maskesi altında Ehl-i Sünnet Müslümanlığı'na alenen saldırılar yoğunlaşmıştır. İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerini müsait mekânlar edinen bu mahut etki ajanları, özellikle Hadisleri hedef alarak yaklaşık 1500 yıllık Eshâb-ı Kiram'ın naklettiği İslam mirasını tenkide ve redde kalkışmışlardır. Bu konuda bilimsellik yaftası taşıyan çalışmalarla 800 binin üzerinde hadisi senet ve metin yönünden bilen Buhârî, Müslim, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel gibi hadiste hâkim derecesine yükselen Muhaddisleri cehalet ve tekzip isnadıyla tenkide cüret eden bî-edep kişiler çıkmıştır. Konu, şu başlıklar altında ele alınabilir: "ÖZEL GÜNLER"İNDE KADIN 1. Namaz kılma İddia: Hayızlıregl hâlinde Müslüman kadın, namaz kılabilir, Yahudilikte âdet döneminde kadın, pis, murdar ve lânetli kabul edilir. Ayrı bir mekânda kalır. Onunla yenilmez ve içilmez. Özel günlerinde Müslüman kadını Yahudilikte olduğu gibi düşünmek asla doğru değildir. Âdet görme, kadının biyolojik ve fizyolojik yapısı gereğidir, tabii hâlidir ve iradesi dışındadır. Bu durumdaki kadını namaz gibi bir ibadetten uzaklaştıran, yasaklayan bir âyet yoktur. Ancak bu konuda bazı rivayetler vardır. Asırlarca Müslüman kadınlar, bu rivayetlerle suçlu muamelesi görmüşlerdir (Süleyman Ateş, Mehmet Okuyan, Abdülaziz Bayındır, Beyza Bilgin, Hüseyin Atay, Y. Nuri Öztürk, Mustafa Öztürk ve diğer Modernist İlahiyatçılar.) Cevap: a. Ebû Sa'îd el-Hudrî radıyallahü anh, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'den nakletmiştir: Kadın, hayızlı günlerinde namaz kılmaz (Buhârî, Hayız 7). b. Kadın, hayızlı günlerindeki namazlarını kaza etmez (Buhârî, Hayız 21; Tirmizî, Taharet 97; Ebû Dâvud, Tahâre 106). 2. Oruç tutma İddia: Hayızlı günlerinde Müslüman kadın, oruç tutabilir. (Süleyman Ateş, Mehmet Okuyan, Abdülaziz Bayındır, Beyza Bilgin, Hüseyin Atay, Y. Nuri Öztürk, Mustafa Öztürk ve diğer Modernist İlahiyatçılar.) Cevap: a. Ebû Sa'îd el-Hudrî radıyallahü anh, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'den nakletmiştir: Kadın, hayızlı günlerinde oruç tutmaz (Buhârî, Hayız 7). b. Kadın, hayızlı günlerinde tutamadığı orucunu kaza eder (Müslim, Hayız 15; Ebû Dâvud, Tahâre 106). 3. Kur'an okuma İddia1: Hayız döneminde Müslüman kadın, Kur'an'a dokunabilir ve Kur'an okuyabilir (Süleyman Ateş, Mehmet Okuyan, Abdülaziz Bayındır, Beyza Bilgin, Hüseyin Atay, Y. Nuri Öztürk, Mustafa Öztürk ve diğer Modernist İlahiyatçılar.) İddia2: Mâlikî mezhebinde farklı iki görüş bulunmaktadır (İbnü'l-Cellâb, et-Tefrî', I, 206; Karâfî, ez-Zehîra, I, 379). Sonraki bazı Mâlikîler, bu iki görüşten âdet halindeki kadının eğitim öğretim amacıyla Mushaf'a dokunabileceği ve Kur'an-ı Kerim'i okuyabileceği içtihadını tercih etmişlerdir (Desûkî, Hâşiye, I, 174; Ezherî, Cevâhir, I, 32). Günümüzde Kur'an eğitim ve öğretiminin aksamadan devam edebilmesi için Mâlikî mezhebinin bu görüşüyle amel edilebilir. Bununla birlikte Kur'an eğitim ve öğretiminin çok değişik yol ve yöntemleri olduğu için bu dönemlerindeki kadınların, okuyan kimselere kulak vererek ya da telefon, tablet, bilgisayar gibi cihazlardan dinleyerek kulak eğitimi almaları ve âyetleri kelime kelime bölerek tashîh-i hurûfa ağırlık vermeleri de uygulanabilecek bir başka yöntemdir. Bu yöntem, ihtilaftan kaçınmak açısından daha ihtiyatlı olabilir (Diyanet İşleri Başkanlığı, DİYK FetvasıBkz. DİB sitesi). Cevap: a. Kur'an'a ancak temiz (abdestli) olanlar dokunsun (Muvatta', Kur'an 1; Dârimî, H. No. 2312; Kenzül-ummâl, H. No. 283 ve 2829). b. Cumhûr-ı ulemâ: Hayızlı günlerinde kadın, Mushaf'a el süremez (Şerh el-Buhârî, İbn Battal, Hayz 6). c. Abdestsiz olarak Kur'ân okunur, fakat Mushaf'a el sürerek (eline alıp okuyacaksa) ancak (bu durumda) temiz olanlarabdestli olanlar okuyabilir (Tirmizî, Tahâret 111). d. Kur'ân-ı Kerim'e (Mushaf'a) temiz (abdestli) olanların dışında hiç kimse el süremez (Muvatta', Kur'ân 1). İmâm-ı Mâlik rahmetüllahi aleyh, konu ile ilgili olarak şu açıklamayı yapıyor: Abdesti olmayan kimse ne (bitişik) kabından, ne de başka bir şeyi eline kılıf yaparak Mushaf'a dokunamaz. Çünkü abdestsiz olarak Kur'an'a dokunması hâlinde, onu kirletme ihtimali vardır. Şayet abdestsiz olarak Kur'an'a el sürmek caiz olsaydı, Mushaf'ın dışına geçirilen (bitişik) başka bir kap vasıtasıyla ona dokunmak hoş karşılanabilirdi. Fakat Kur'ân-ı Kerim'e hürmet ve tazim için abdestsiz olanın ona el sürmesi, hürmetsizlik olur (Hadis No. 537: Muvatta', Kur'ân 1). e. Cünüp ve hayızlı olan, Kur'ân'dan bir şey okumasın (Tirmizî, Tahâret 98; İbn Mâce, Tahâret 105; Ebû Dâvûd, Tahâret 90; Muvatta', Kur'ân 1). f. Bugün ülkemizde Diyanet'in Malikî mezhebinde son zamanlardaki müctehidlerin(!) "Hayızlı kadın, Kur'an okuyabilir" fetvasını kim, hangi müctehid(!) vermiştir Bu açıklanmıyor. Cumhur ulemaya göre, Dört Mezhep imamı ve yakın talebelerinin dışında H. 4. Asırdan sonra bir müctehid yetişmemiştir. Suyûtî ve Gazalî bile bir mezhebe tâbi olmuştur. Sakın bu, Afganî, Abdüh ve M. ibn Abdulvahhâb gibi bir müctehid(!) olmasın. 4. Mescide Girme İddia1: Hayız döneminde Müslüman kadın, MescideCami'ye girebilir. Çünkü bu konuda hadis (Müslim, Hayız 3) var (Huriye MartıEditör, Hadislerle Kadın, DİB Yayını, 2019). Cevap: a. Bu konuda sarahatenaçık olarak hadis yoktur. Delil olarak gösterilen hadis, yorumlanarak verilmiştir. Hadis-i şerif, şu olay üzerine söylenmiştir: Peygamber aleyhisselam, Mescidde itikâftadır. Hazret-i Aişe validemizden seccadeyi uzatmasını istemiştir. Mescid ile Hücre-i saadet bitişik, arada bir duvar ve pencere vardır. Aişe validemiz hayızlı olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine peygamberimiz "elinde hayız yoktur" -yani seccadeye dokunmanın hayızla bir ilgisi yoktur- buyurmuştur. Nitekim İslam fıkhına göre âdetli bir kadın, yemek yeme, pişirme, su içme ve diğer günlük işlerini normal olarak yapabilmektedir. Yahûdilikte olduğu gibi bunun dinen bir sakıncası yoktur. Fakat hadiste "elinde hayız yoktur" ifadesi, "hayızlı olma senin elinde değildir" gibi bir mana verilerek, ifade, "hakikat"ten mecazkinaye'ye çevrilmiş ve mecrasından çıkarılmıştır. Bu yanlış manayı desteklemek için ilgisi olmayan birçok hadis-i şerif, delil olarak getirilmiştir. b. İlgili hadis metninde, Nevevî ve Suyûtî şerhlerinde (Ürdün ve Suûd nüshaları da dahil): "Aişe validemiz, mescide girdi ve seccadeyi verdi" ibaresi yoktur. Bu ibare, Hadise ilâve edilmiş, dolayısıyla Hazreti Peygamber'e büyük bir iftirada bulunulmuştur. İddia2: Kitapta NifasLoğusalık ve hayız bahsi işlenirken şöyle denilmiştir: "Namaz gibi önemli bir ibadetten muaf tutulan özür sahibi kadın, oruç tutmak, tavaf etmek, mescide girmek, Kur'an okumak ve eşiyle birlikte olmak gibi hususlarda tercihini kendisi yapar." Cevap: Bu ifadedeki hüküm, yanlıştır. Hayız hâlindeki bir kadınla özür sahibi bir kadın birbirine karıştırılmıştır. İstihazeliözür sahibi bir kadın, namazdan muaf değildir. Kaynak olarak verilen hadislerde de bu hükmün tam tersi yer almaktadır. Özür sahibi bir kadın, ibadetlerinden sorumludur. Yani namaz ve Ramazan orucu gibi ibadetlerini yerine getirmek zorundadır. Fıkıhta "özür" ve "özürlü" birer terimdir. Hanefî'de kadınların özel hâlleriyle ilgili özür durumu şöyledir: Hayız gören kadından üç günden az gelip kesilen ve on günden fazla devam eden kanın gelmesidir. Bu durumdaki kadın özürlü olur. Bu kadına müztahazeözürlü denir. Ancak, bu hususla Fıkıh'ta daha detaylı hükümler vardır. "Özür"ün geniş anlamı da şöyledir: Bir namaz vaktinde -abdest alıp farz namazı kılacak kadar bir zaman- özrü (herhangi bir yerinden kan, cerahat akması, idrar tutamama, yel kaçırması gibi), namaz vaktinin sonuna doğru beklendiği hâlde kesilmiyorsa, namazı kılabilecek bir süre kala abdest alır, o özrü devam etse de vaktin sonuna kadar (Hanefi'de) istediği namazı kılar, Kur'an okur, Mescid'e girer, girebilir. Ancak meselâ, idrar tutamamadan özürlü olan, diğer abdesti bozan bir durumda (mesela, yellendiğinde, burnu kanadığında) abdesti bozulur. Bu anlamda özür, kadın-erkek, genç-yaşlı herkesi kapsar (herkes, özürlü olabilir). Özürlünün, vakit çıkınca otomatik olarak abdesti bozulur, tekrar abdest alması gerekir (abdest alması farzdır). Konunun detayları Fıkıh kitaplarında mevcuttur. DİYANET'E YÖN VERME İddia1: Hazret-i Peygamberin hadislerinde (Buhârî, Edeb 95; Müslim, Fedâil 18) kadınların narin, hassas ve kırılgan yapılarına bir işaret olduğu kadar, onların kıymet ve saygınlığına da bir ima vardır. Böylesi bir benzetme, o gün bunları bize aktaran kişileri bile şaşırtmıştır (Huriye MartıEditör,