İzmir Körfezi Norveç'in fiyortlarından da mı zor

BUGÜN size bir İstanbul yazısı yazmayacağım.

Zaten 20 milyonu aşmış bir mega kentle baş etmek artık bir akrobasi işi.Benim konum bugün İzmir.

Bir zamanlar "yaşanabilir şehir" etiketine sahipti. Ama artık o da büyüdü.

Pandemi sonrası göç aldı.Ve şimdi İstanbul'la yarışacak düzeyde bir trafik problemine sahip.

Şehirde artık günün her saatinde bir trafik problemi var.

İşte bu yüzden bugün İzmir'in en tartışmalı ama en gerekli projelerinden birine dönelim

Körfez Geçiş Projesiİzmir Büyükşehir adaylığı sırasında Binali Yıldırım ortaya attığında çok ses getirmişti.

Tünel ve köprüyle körfez karşıya bağlanacak, trafik rahatlayacaktı.

Ama olmadı.

Fizibilitesi hazırdı.Teknik olarak mümkündü. Ama çevre tartışmaları, siyasi itirazlar ve klasik İzmir refleksleriyle rafa kalktı.

Şimdi sıkı durun.

Haberin Devamı

Size Norveç'ten bir haber vereyim.

Norveç; Avrupa'nın en disiplinli, çevreye en duyarlı ülkesi; onlar ne yapıyor biliyor musunuz

Dünyanın en uzun ve en derin su altı tünelini yapıyorlar.

Adı; Rogfast.

Tam 26.7 kilometre uzunluğunda,390 metre derinlikte.

Bakın tekrar yazıyorum.

390 metre derinlikte.

Proje tamamlandığında Stavanger ve Bergen arasındaki yol 40 dakika kısalacak.

Sadece bu da değil. Feribotlara elveda denilecek.

Seyahat süresi düşüyor, karbon emisyonu azalıyor.

Üstelik doğrudan kayanın içinden patlatılarak yapılıyor. Norveç bu konuda o kadar deneyimli ki;"Bizde köprüden daha ucuza deniz altı tüneli yapılır" diyorlar.

Ülkede şu an 40'tan fazla deniz altı karayolu tüneli var.

Soru şu: Norveç bunu yapıyorsa, biz neden yapamıyoruz

İzmir Körfezi, Norveç fiyortlarından daha mı zor

Veya biz tünel mühendisliğinde Norveç kadar cesur değil miyiz

Bence mesele mühendislik değil.

Bugün İzmir'de artık bu proje lüks değil, ihtiyaç.

Kente her yıl on binlerce yeni araç giriyor.

Alternatif yok; köprü istemiyorsanız, tüneli konuşacağız.

Trafik sıkışınca insanlar kızıyor ama çözüm gelince herkes susuyor.

Norveç fiyortların altını oyarken çevrecilik elden gitmiyor.

O zaman biz de bu projeyi tekrar masaya yatırmalıyız.

Haberin Devamı

Günü kurtaran değil, 50 yıl sonrasını düşünen bir şehir planlaması için...

Çevreyle kavga değil

çevreyle müzakere

EVET, şehirler büyüyor.

Nüfus artıyor, ihtiyaçlar çoğalıyor.

Ve evet, bazen bu büyüme doğanın kalbini zorluyor.

Ama şunu artık çok net söylemek zorundayız: Gelişmek, doğaya zarar vermek anlamına gelmemeli.

Bu ülkede yıllar boyunca yapılan hataları gördük.

Betona boğulmuş kıyılar; kesilen zeytinlikler, taş ocağına çevrilmiş dağlar...

Bunları unutmuyoruz; unutmayacağız da.

Ama artık başka bir şey yapmalıyız.

Hataları sadece konuşmak değil, iyi örnekleri çoğaltmak zorundayız.

Norveç bunu yapıyor; fiyortların altından geçiyor ama doğayı bozmadan. İsviçre Alpleri'nin içinden tren yolları geçiriyor ama bir ağaca dokunmadan.

Haberin Devamı

Hollanda, denizi kara yapıyor ama ekosistemi koruyarak.

Peki biz ne yapabiliriz

Her şeyden önce şu anlayışı değiştirmeliyiz.

"Ya çevre ya kalkınma" diye bir şey yok.

İkisi birlikte yürür.

Mesela...

İzmir'de yapılacak bir tünel, eğer doğru planlanırsa, trafiği azaltır, karbon salınımını düşürür.

Ve bir gün doğaya borcumuzu ödemeye başlamak için bir adım olur.

Bence artık yeni nesil siyasetçilerin ajandasında şu cümle olmalı:

"Çevreyle kavga değil, çevreyle müzakere."

Binalar yapılacaksa yeşiliyle birlikte.

Yollar açılacaksa ağacıyla birlikte.

Tünel mi yapılacak Doğanın sesini dinleyerek.

Sadece eleştiriye değil, çözüme de ihtiyacı var.