İtibar bir proje değil vicdanın ayak izidir
SALİM Kadıbeşegil bu ülkede itibar kavramını en önce, en iyi anlatan insanlardan biri oldu.
Benim de yıllardır aklımda kalan o sözü vardır:
"İtibar proje değildir, bir yaşam felsefesidir."
Aslında o tek cümle, koskoca bir ders gibidir.
Çünkü itibar, PR kampanyasıyla süslenen bir afiş değil; kriz anında gösterdiğin omurgadır.
En pahalı takım elbiseyi giymek, sahnede vizyon sunumları yapmak, süslü sürdürülebilirlik raporları bastırmak, bunların hepsi bir yere kadardır.
Asıl mesele işler kötü gittiğinde, fırtına patladığında ortaya çıkar.
O gün kim olduğunu, hangi değerleri savunduğunu gösterirsin.
Kadıbeşegil yıllardır bunu anlatıyor.
"İtibar yönetilmez, yaşanır" derken, aslında şunu söylüyor:
İtibar bir karakter meselesidir.
Ve şimdi Salim Kadıbeşegil'in yeni kitabı bu sefer İngilizce olarak çıktı.
'Vicdan Ayak İzimiz: Yaşama Anlamlı Bir İz Siz de Bırakabilirsiniz'.
Amazon'da satılıyor, Cinius Yayınları çıkarmış.
Ve bence bu kitap sadece Türkiye'de değil, dünyanın pek çok yerinde okunmayı hak ediyor.
Çünkü dünyada da durum çok farklı değil.
İş dünyası etikten söz ediyor, şirketler 'değerlerimiz' diye slaytlar hazırlıyor, liderler 'vizyon' dolu cümleler kuruyor.
Ama kriz gelince ilk atılan, gözden çıkarılan da o değerler oluyor.
Kadıbeşegil'in yeni kitabı bu ikiyüzlülüğe karşı bir çağrı.
İster maaşlı bir çalışan olun ister bir şirketin tepe yöneticisi, herkes için bir vicdan aynasıdır.
Kitapta sürdürülebilirliğin sadece çevresel değil, aynı zamanda ahlaki bir mesele olduğu vurgulanıyor.
Çünkü gerçek etki yaratmak istiyorsan önce vicdanlı olacaksın, dürüst olacaksın, adil olacaksın.
Ve geride bırakacağın mirası düşünerek hareket edeceksin.
Salim Kadıbeşegil'in yıllardır verdiği ders budur.
"İtibar son nefese kadar süren bir sınavdır."
O yüzden bu kitabı bir yaşam dersi, bir vicdan manifestosu olarak okuyun.
Bizim kuşak yüzü kızaran kuşaktı
BİZ hata yaptığımızda, birinin hakkını yediğimizde ya da sözümüzde duramadığımızda yüzümüz kızarırdı. Mahcup olurduk. Başımızı öne eğerdik. Özür dilemeyi bilirdik. Bunu bir eksiklik değil, insan olmanın şartı sayardık. Çünkü bizim kuşakta 'ayıp' diye bir kavram vardı. Bundan korkardık.
Haberin DevamıAma şimdiki dünyada ayıptan utanmak 'zayıflık' gibi görülüyor. Hata yapan değil, hatayı en iyi pazarlayan öne çıkıyor. Vicdanın sesi kısılıyor, PR'ın sesi yükseliyor. Özür dilemek küçüklük sayılıyor. İnsanlar yüzlerinin kızarmasından değil, yakalanmaktan korkuyor. İşte tam da bu yüzden, vicdanı olan, hatasını gören, yüzü kızarabilen insanlar bu dönemin en kıymetli serveti haline geldi.
Salim Kadıbeşeğil'in şu itibar manifestosu gerçekten önemli
Bir gastronomi olimpiyatında altın madalya
GEÇEN yıl burada size bir kitaptan söz etmiştim.
Adı, 'Viskinin Gizemli Yolculuğu' idi.
Yazarı Şan Eylem Doğan.
O yazıda şöyle demişim:
"Anlatan insanları seviyorum. Hele anlatılanlar sayfalara dökülmüş, bir kitap haline gelmişse daha çok seviyorum."
Haberin DevamıBugün aynı cümleyi bir kez daha yazmak istiyorum. Ama bu kez yanına küçük bir not ekleyeceğim:
"Ve anlatılanlar sadece bizim değil, tüm dünyanın ilgisini çekmişse daha da çok seviyorum."
Çünkü Doğan'ın kitabı geçtiğimiz günlerde Portekiz'de çok prestijli bir ödül aldı.