Güzel bir insanı, Hanri Benazus'u kaybettik

80'lerin sonuydu; galiba 88 yılıydı.

Meslek büyüğüm Haluk Cansın, çok sevdiğim iş insanı Melih Gürsoy, İzmir'in unutulmaz isimleri Mazhar Zorlu ve Osman Aydemir, beni bir öğlen yemeğine davet etti.
Hepsi baba dostuydu ve ben de gazeteciliğe yeni başlamıştım.
O yemekte Hanri Benazus da vardı.
Unutamadığım harika günlerden biriydi.
Bu kadar deneyimli ismin yanında bana dinlemek kalmıştı.
İlk kez tanıdığım Benazus'u da çok sevmiştim.
Benazus, her sohbetin sonunu Atatürk'e değinerek bitirdi.
Farklı bir bakış açısıyla bana bu büyük lideri anlattı.
Yıllar içinde Hanri Benazus'la çok kez buluştuk, uzun sohbetler ettik.
O gün masada olup bugün aramızda olmayanları andık.
Ve Hanri abi de dün aramızdan ayrıldı, onu sonsuzluğa uğurladık.
Hayatım boyunca iddialı, tutkulu insanları hep çok sevdim.
İşi dışında hobileri olanları büyük bir ilgiyle izledim.
Yaşadığı kenti, ülkeyi güzelleştirenleri takdir ettim.
Vakit buldukça onlarla vakit geçirmeyi, onlardan yeni şeyler öğrenmeyi ve onları yazmayı hep çok sevdim.
Hanri Benazus da o isimlerden biriydi.
İyi bir sivil toplumcuydu.
İş hayatının dışında sporun da içindeydi. Altay'ın başkanlığını yapmıştı.
Kentin önemli derneklerinde, kurumlarında, vakıflarında da görevler üstlenmişti.
Ve elbette Atatürk ile ilgili müthiş bir koleksiyona sahipti.
Bir Atatürk hayranı olarak ve bu büyük lideri anlamak için daha fazla okuyan biri olarak Hanri Benazus benim için bulunmaz bir hazineydi.
Hepimizin başı sağolsun...
Haluk Cansın, Melih Gürsoy, Mazhar Zorlu, Osman Aydemir, Hanri Benazus nurlar içinde olsunlar...

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Her hikaye bir kitap değerinde

Hanri Benazus; 1930 doğumluydu.
Atatürk'ü görmüş, sohbet etmişti. Hatta o meşhur leblebi hikayesini her yerde anlatırdı. Hikaye şöyledir: Atatürk, 9 Ekim 1937'de Aydın'ın Ortaklar köyüne gelir. Benazus, babasının yanından kaçıp Atatürk'ün kompartmanına gider ve Ata'yla sohbet eder. Bu arada gördüğü ve mis gibi karanfil kokan leblebileri kardeşlerine götürmek için cebine atar.
"Çocukluğumda yaptığım bu davranışı, aradan 10 sene geçince sorguladım. Göz göre göre leblebilerini çalmışım" der ve şöyle anlatırdı:
"Atatürk beni affetmiştir. Benim için en önemli safha bundan sonra başladı. Ona borçlu olduğumu anladım. Leblebi ödenir mi Ödenir. Ama can alıcı nokta şu: Bana birçok platformda, örneğin kitap imza günlerimde, masadaki ismime bakıp 'Sen kimsin' diye soranlar olmuştur. 'Türk olsaydın adın Ahmet olurdu, Mehmet olurdu' derler. İşte o zaman kafamın tası atmaya başlar. Oysa Atatürk adımı sordu, 'Hanri' dedim, soyadımı sordu, 'Benazus' dedim, bana 'Sen kimsin' demedi. Ben o günden beri kendimi yalnız ve yalnız Türk hissederim. O 'Ne mutlu Türküm diyene' cümlesinin azametini benden daha iyi bilen çok az kişi vardır."
Hanri Benazus müthiş bir adamdı.
Ondan bunun gibi çok hikaye dinlemiş olmak benim için de büyük bir ayrıcalıktı.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Birlikte düşünmek
en doğru yöntem

Davos'un ele aldığı konuları ilgiyle takip ediyorum.
Çünkü geçmişten daha çok gelecekle ilgileniyor.
2022'de "Birlikte çalışmak, güveni yeniden sağlama" temasını işlemişti; bu yıl da "Güveni yeniden inşa etmek" konusu ele alınıyor.