Geçmişin geleceğe taşıdığı umut

Dönem 1990'larHenüz ilkokuldayım, aklım yeni yeni ermeye başlamışken eve giren tek gazeteyi hatırlıyorum: Milliyet. O dönem Bursa'da, Gıda Teknolojisi ve Araştırma Enstitüsü lojmanlarında oturuyorduk. Herkes birbiriyle yakın akraba gibiydi ve herkes birbirinin her şeyini bilirdi. Hatırlıyorum, öteki hanelere başka başka gazeteler girerken babam hep aynı gazeteyi alırdı. Hatta itiraf edeyim, çocuk aklımla diğer gazeteler bana daha 'renkli' gelirdi. Yıllar sonra babamın Milliyet'te bulduğu rengi daha doğrusu renkleri gördüm, anladım. Milliyet Gazetesi'nin rengi dışında değil içindeymiş. Abdi İpekçi ekolündeki duruşmuş, köşe yazarlarının çeşitliliğiymiş, siyasi hiciv yazılarıyla çektikleri ilgiymiş, mesela Hasan Pulur'un bir kare fotoğrafıyla verdiği sıcaklıkmış.

O sıcaklığı, o renk huzmelerini topluma ama özellikle Anadolu'ya ulaştırabilen bir gazeteydi Milliyet. Logosundaki meşalenin ışığı toplumun her köşesini aydınlatıyordu. Hem 'Basında Güven'di, hem gelecek nesillere verdiği bir 'özgüven'... Gençliğe müzikle bunu aşılayabilen bir ışıktı. O dönemde Milliyet'in organize ettiği liselerarası müzik yarışmalarına katılanlardan binlerce gençten biri de İzmir'de yaşayan amcamdı.

Çocukluğumun Milliyet'inden gençliğimin Milliyet'ine iletişim fakültesi öğrencisi olarak geçtim. Pek çok gazeteyi takip etmeme rağmen, muhabirlerini isim isim bildiğim bir okuldu. Benim Milliyet Gazetesi ile yazar olarak buluşmam ise uzun yıllar sonra oldu. 2020 yılında köşe yazmaya başladığımda aslında yaklaşık 20 yıldır bu mesleğin içindeydim ama hiç yazılı basın tarafında olmamıştım, hep televizyon muhabirliği yapmıştım.

Milliyet Gazetesi'nde yazı yazmaya başladığımda anladım ki, televizyonculuk suya yazı yazmakmış. Haber kanalında zamana karşı yarışırsınız, son dakika bilgisini alır, kameranın önüne geçer, birkaç dakikada anlatırsınız. O anın keyfi başkadır, ama o müthiş haz sizinle belki bir belki iki gün yaşar. Yıllar sonra geriye dönüp baktığınızda ise arşivinizde size koca bir hiç kalır. Yazılı basında olmak bu sebeple bir tür ayrıcalık. Gazeteye yazmak, suya yazı yazmak gibi değil. Kağıdıyla kalır, kokusuyla kalır. İnternetin, sosyal medyanın hâkim olduğu bir dünyanın her yerinde yazılı basın kan kaybetse de geriye dönüp elinizde kalan gerçek o gazete kağıdıdır.