Siyaset uğruna

Türkiye'nin demokrasiden hukuka, ekonomiden dış politikaya her alanda dibe vurması üzerine kutuplaştıran zehirli nefret dilli tahriklerle ülke tam bir kargaşa ve kaosa sürükleniyor.İktidar partisinin mitinginde büyüklerin, milletvekillerinin dahi yaklaşamadığı kürsüye dokuz yaşındaki bir çocuğun rahatlıkla çıkıp hakarette bulunmasına "müsaade edilmesi" tertibi son günlerin tartışmalarının başında geliyor. Aslında "hâinin anlamını bilmiyorum, kendisinden özür dilerim, söylediğime pişmanım" diye pişmanlığını itiraf eden çocuğun bunu "babamı çok özlüyorum" diye yıllardır hapisteki babasını kurtarmak hesâbına yaptığı ve bu duygusunun istimar edildiği sonraki sözlerinden açığa çıkıyor. Çarpık olan, koltuğuna oyuncak verilen çocuğun her gün muhalefeti "ihânet"le suçlayan Cumhurbaşkanı'nı takliden ana muhalefet liderine "hâin" demesinin tekrarlatılmasıdır. Nâzikâne "bunun doğru olmadığı" ve böyle konuşmaması gerektiğini hatırlatıp tembihlemek yerine, "herkes duysun" diye eline mikrofon verilerek siyasi tahkirin şova dönüştürülmesidir. VAHİM ÇARPITMALAR YAPILIYOR Tesbit şu ki, ekonominin çöküşünü engelleyemeyen, elektrik, doğalgaz, akaryakıtta yüzde 100'leri aşan fahiş zamlarla yüksek enflasyonu önleyemeyen "iktidar cephesi"ne bir iki oy kazandırma ve seçmeni bloklaştırma uğruna milletin birliğinin ve bütünlüğünün baltalanmasıdır. Görünen o ki, her haliyle kaybeden siyasi iktidar ömrünü uzatmak için hiçbir ahlâkî ve hukukî değer tanımadan her yola başvuruyor. Tıpkı siyasi rakiplerini yıpratmak uğruna kar ve tipide, Ulaştırma Bakanlığı kontrolünde olan ve ihaleyi alan özel şirketlerin işlettiği otoyol ve karayollarının karla kapanmasına, "dünyada ikinci havaalanı" diye övündükleri yandaş müteahhitlere peşkeş çekilen döviz garantili ihalelerin başında gelen İstanbul Havaalanında on binlerce yolcunun mahsur kalmasına, kargo binasının tavanının çökmesine, uçakların inememesine bakmadan, İstanbul Belediye Başkanı'nı suçlama sâikiyle basit yanıltmalara başvurulması gibi. Siyasi çarpıklık o denli ki, -döneminde- 1997'de İstanbul'daki sel felaketinde "Faturayı bana değil geçmişe çıkarın!" diye tepki gösteren Erdoğan'ın ve yirmi