"Rey-i vahid"in "dış politikası"
Finlandiya'dan sonra İsveç''in NATO üyeliğinde asıl problem, tıpkı 14-28 Mayıs seçimleri öncesindeki gibi "dış politika"nın da iç siyaset malzemesi yapılması.
Ancak asıl çarpıklık, bir yıldır süreç boyunca Cumhurbaşkanı'nın defalarca "başta olduğum sürece NATO'ya giremezler!" restlerine rağmen sözkonusu ülkelerin üyeliklerinin onaylanmasının ötesinde, yine yaman çelişkili çarkın ötesinde "tek kişilik rejim"in ABD ile ilişkilerinde tâvizli skandal emrivakilere mâruz kalınması.
Mâlum her iki ülke için "NATO üyeliği"ni kapalı kapılar arkasında Biden'le "pazarlık" konusu haline getiren Cumhurbaşkanı'nın, askeri uzmanların ifadesiyle F-35 savaş uçaklarına karşı "ikinci jenerasyon" durumuna düşen ve dünyada artık belirli sayıda ülkede kalan "F-16'ları alma şartı" yerine getirilmeden "tek kişilik hükûmetin apar topar "tasarı"yı Meclis'in önüne getirmesiyle açığa çıkan kırılganlık...
HEP TÜRKİYE'YE KAYBETTİRİLİYOR...
Daha da vahimi, Ege'deki on sekiz adayı işgal edip silâhlandıran Yunanistan'da yeni askeri üsler açıp savaş uçağı anlaşmaları yapan Amerikan yönetiminin bu ülkeye 40 adet F-35, firkateyn, C-130 kargo uçağı ve tank verilmesini Kongre'ye bildirimde bulunmasına karşılık Türkiye'nin taleplerinin ötelenmesi.
Yıllardır hangarlarda bekletilen S-400 füzelerine karşılık Türkiye'ye bir buçuk milyar dolar ödeyip satın aldığı F-35 savaş uçaklarının verilmeyip "üretim ortak programı"ndan çıkarılması.
Belli ki Amerikan yönetimi, yine topu Kongre'ye atarak Türkiye'nin talebinin savsaklanmasını üzerinden atma işgüzârlığına başvuruyor.
Zira her ne kadar Biden Kongre'deki etkili isimlere, Beyaz Saray Kongre'ye "mektup" göndererek Türkiye'ye F-16 savaş uçaklarının satışı için resmi bildirimde bulunsa da Kongre'den geçeceğine dair hiçbir güvence yok. Amerikan Kongresi'nin gönderilen tasarıları "tâlimat"la gözü kapalı tartışmadan geçirmediğini herkes biliyor.
Gerçek şu ki AKP iktidarında ve "tek kişilik yönetim"de Dışşileri'nin ve diplomasinin dışlandığı öngörüsüz, sığı ve kısır "dış politika", Cumhurbaşkanı'nın "Bu makamda olduğum müddetçe o teröristi alamazsın!" diye meydan okuduğu Rahip Brunson'ın, Trump'ın "ekonominizi mahvederim!" tehdit tweetleriyle "akıllı ol, aptal olma!" tahkirli "mektubu" üzerine apar topar cezaevinden çıkarılıp aynı gün Amerika'ya uçurulması; "gazeteci değil terörist, asla iâde edilmeyecek!" restini çektiği Alman vatandaşı Deniz Yücel'in Merkel'in telefonuyla alelâcele tahliye edilip derhal Almanya'ya iâdesindeki gibi çelişkili çarklarla hep Türkiye'ye kaybettiriyor.
Suriye'nin kuzeyinde ABD 50 bin TIR dolusu silâh ve mühimmatla silâhlandırıp 100 bin militanına "ordu" kurdurduğu PYDYPG'yi "terör örgütü" olarak tanımadığı gibi Türkiye'nin sınırında Suriye'nin etnik ve mezhebi iftiraklarla bölünüp parçalanması hesâbına taşeron terör örgütüne füze üssü tesisine Ankara'dakilerin ses seda çıkarmamasında olduğu gibi.