"Haysiyet cellâtlığı, itibar suikastı" ikrarı

AKP hükûmetinin kurulduğu 16 Kasım 2002'de bizzat partinin Genel Başkanı Erdoğan tarafından kamuoyuna deklâre edilen "Âcil Eylem Plânı"nda "3 y (yoksulluk, yasak, yolsuzluklar) ile mücadele"nin yanısıra yargı bağımsızlığı ve düşünceyi ifâde özgürlüğü taahhüd edildi.Yolsuzluk ve yoksulluğun yanısıra yüz binlerin sahte jurnallerle sorgusuz sualsiz kamudan ihracı, on binlerin "yargısız infaz"la tutuklanması, "Cumhurbaşkanı'na hakaret"ten 160 bin soruşturma açılıp dokuz binden fazla vatandaşın cezalandırılması, "yasaklarla mücadele" fiyaskosunu ele veriyor. Yargının "bağımsızlığı ve tarafsızlığı"nda da ise özellikle "tek kişilik rejim"de yargının yürütmenin uhdesine sokulup Anayasa teminatındaki "yargı bağımsızlığı" ve "hâkim teminatı"nın bütünüyle kaldırıldığı bir tablo var. Bu arada savcıların başsavcıların emrine verilip siyasî iktidarın dayatmasına teşne hale getirilmesiyle, yargı siyasî iktidarın müdahalesine tamamen açık hale getirildi. Hukuk resmen "siyasileştirilip" yargı bağımsızlığının bütünüyle yok edilmesine devam edildi. ADÂLET BAKANI'NIN İFÂDELERİYLE... Gerçek şu ki yargıya müdahale, daha başbakan iken "yargıya zaten gerekeni söyledik, gereğini yapıyor" diyen Cumhurbaşkanı'nın "AYM'nin kararına saygı duymuyorum, uymuyorum" çıkışlarıyla; "yerel mahkemeler yüksek mahkemenin kararlarını dinlememeli" direktifleriyle devam etti. Keza Anayasa'nın 190. maddesine göre TBMM'nin onayıyla "uluslararası sözleşmeler" kapsamında "iç hukukun bir parçası" olarak Türkiye'nin söz verdiği AİHM kararlarına da uyulmayacağı resti çekildi. Aslında daha önce "yargının vicdan ve cüzdan arasında sıkıştığı"ndan şikâyet eden yüksek yargı temsilcilerinin ve Adalet Bakanlarının hayıflanmasıyla "Türkiye'de yargıya güvenin sıfırlanıp dibe vurduğu" itiraf edilmişti. Bu açıdan en son İstanbul Belediye Başkanı'nın yabancı bir diplomatla "özel yemeği"nin suç tâkibi, trafik akışının izlenmesi ve âfetlere karşı önlemleri almak için kurulan mobese sisteminden