Trump'ı öldürecekler mi

Özgür ve bağımsız gibi gözüken ancak asla hür olamayan devletlerden kurulu bir dünyada yaşıyoruz. Bunların en güzel örneklerinden ikisi dünyanın lideri olduğunu söyleyen ABD ve Avrupa Birliği'nin lideri olarak tanımlanan Almanya'dır.
Almanya 2. Dünya Savaşı'nın mağlubu olarak esir alınmış zavallı bir ülkedir. Yahudileri katletmenin bedeli olarak Yahudilere teslim edilen bir köledir. Almanya'da sermaye, üretim, paranın gücü ve yönetimler tamamen Yahudilerin elindedir. Halka gösterilen devleti aslında perde arkasından yöneten paralel devlettir. Alman istihbaratı da dünyanın en güçlü kurumlarından biridir. Bu güce CIA ve MOSSAD kontrolünde olduğu için ulaşmıştır.
Ünlü Alman gazeteci ve ülkenin en büyük yayın organında tepe yönetici olan Udo Ufkotte, Alman istihbaratının nasıl CIA ve MOSSAD tarafından esir alındığını bize anlatmıştı.
Toplantılara kendisinin de katıldığını, medya olarak dahi yabancı istihbarat örgütleri tarafından nasıl eğitildiklerini bize aktarmıştı. Açıklamalarını yayınladıktan bir ay sonra kaldığı otel odasında öldürülmüştü. Çünkü bize Türkiye'de CIA ve MOSSAD'a çalışan gazetecilerin listesini verecekti.
Köleye çevrilmiş Almanya'nın Başbakanı Olaf Scholz, Gazze savaşının ilk günlerinde destek için uçağı ile Tel- Aviv'e indi. Havaalanına ayak bastığı anda sirenler çalmaya başladı. Olaf Scholz'u koruyan Alman istihbaratçılar aslında MOSSAD'ın devşirilmiş elemanlarıydı. Hemen Almanya'yı yöneten adamı yerlere yatırdılar. Bir de yeri öperken ve sürünürken fotoğrafını çekip dünyaya servis ettiler. Aslında bu İsrail'in yönettiği sahte bir operasyondu.
Köleleri Alman Başbakanı yerlere yatırarak sirenler eşliğinde, dünyaya girişecekleri soykırımı haklı göstermek istiyorlardı. Soykırım planı aşkına Alman Başbakanı bile yer öptürerek kullanıyorlardı. O görüntüler yayınlandığında tüm dünyada yerleri öpen Alman Başbakan rezil ve kepaze oluyordu. Patronları onu bile kullanacak kadar sahibiydi. Amerika'nın da bundan farkı yoktu. Paralel devlet her yere sızmış ve İsrail'e çalışıyor, koskoca ülkenin dış politikasını tamamen Tel-Aviv'e köle ediyordu. Bu durumu en güzel ABDli gazeteci Tucker Carlson özetliyordu.
Bakın ne diyordu CNN ve FOX'da yıllarca program yapan ünlü Carlson; "İsrail hükümetinin ABD Kongresi üzerinde aşırı derecede büyük bir etkisi var. Kongre üyelerinin yüzde 95'i İsrail lobisinden para alıyor. İsrail ABD'nin en büyük sorunu değil ama en aşağılayacağı sorunu" Uzun süredir burada ABD'nin kendini cücük kadar İsrail'e esir ederek dünyanın en ahmak ülkesi haline geldiğini yazıyorum.
Bir ABD'li gazeteciden de benzer açıklamayı duymak tesadüf değil. "En aşağılayıcı sorun" diyor Carlson ve benim hep kullandığım "Cücük İsrail" tanımlamasına benzer cümlelerle devam ediyor; "9 milyonluk bir ülkenin ABD'ye talimat vermesi utanç verici. Kaynakları yok, Maryland ili kadar küçük aslında. ABD için çok da önemli bir ülke değil." Evet 9 milyonluk cücük bir ülke ABD için nasıl önemli olabilir Ama oluyor.
Çünkü içeride devletin her yerine sızmış paralel yapılar, satın alınmış kongre üyeleri, İsrail'i kuran zengin ailelerin sahibi olduğu Merkez Bankası'nın hükümetlere verdiği 38 trilyon dolar borç olursa "Ben Süper Gücüm" diyen ülkeyi aynı Almanya gibi köleye çevirip, istediklerinde yeri de öptürürler. ABD'nin en büyük sorunu cücük İsrail ve onu kuran Siyonist aileler ile buna hizmet etmeyi, köle olmayı cennetin anahtarı olarak Evanjelist Hıristiyanlardır. Kendilerini satan kongre üyeleridir.

Hükümetleri borç ve faiz batağına çeken Merkez Bankası'dır. Amerikalı emekli subay Douglas Macgregor'un açıklamaları sosyal medyada viral oldu. Douglas diyor ki;