Böyle bir güç yok
RAHMETLİ Özal, Makedonya'yı ziyaret ettiğinde bir türbeye gitti. Yanına sadece bir gazeteci dostunu aldı. Başka hiç kimseyi içeri sokmadı.
Türbeye girer girmez duvardaki bir dolaba yürüdü. Kapağını açtı. İçinden bir sancak çıkardı. Belli ki biliyordu o dolapta ne olduğunu. Sancağı açtı yüzüne sürdü, kokladı ve öptü.
Osmanlı sancağıydı o. Yanındaki gazeteci dostuna "Ben hayatta olduğum sürece burada gördüklerini kimseye anlatma" dedi. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı, başka bir diyarda Osmanlı sancağını öpüyor, "Bu memleketimde duyulursa bazıları ortalığı ayağa kaldırır" diye düşünüyordu.
Evet durum aynen de böyleydi. Bu ülkede ecdadını sevenlere, sancağını öpenlere nefret kusan güç odakları vardı o dönemlerde. Balkanlar'da
Osmanlı sancakları yüzlerce yıl korunurken, içeride o sancağa düşman olanların vesayeti vardı. O yüzden tasfiye olan o vesayetçi ve ittihatçı azgın azınlığın şu günlerdeki "Ne işimiz var dışarılarda" şeklindeki böğürmelerine rağmen tabii ki Balkanlar'a gidecektik.
Tabii ki sahip çıkacaktık.
Bosna'da sadece Sancak şehrinden tam 100 Osmanlı Paşası çıkmıştı.
Ecdadımız ve Osmanlı adaleti aşkına can verdiler.
Bosna Fatihi Gazi Hüsrev Bey'in, Sultan Mehmet'e söylediği sözler Yugoslavya parçalanırken ve Boşnaklar katledilirken cephedeki yiğitlerin boynunda asılıydı.
Sırplar'a direnen Boşnaklar, boyunlarına Gazi Hüsrev'in Fatih Sultan Mehmet Han'a söylediği "İki halk değil, iki kardeşiz" sözünü asmıştı.
Başkent Sarejevo'daki Gazi Hüsrev Camii, Sırp keskin nişancıların hedefindeydi.
500 yıllık geleneği sürdürmek için minareye ezan okumaya çıkan imam vurulduğunda yerini hemen yedeği alıyordu.
Tam 32 kişi ezan okurken şehit edildi. Ancak orada asla Osmanlı'nın miras bıraktığı ezanı susturmaya kimsenin gücü yetmedi. Onlar Çanakkale'de şehit düşmüş 22 bin Boşnak'ın evlatlarıydı.
Tabii ki onları da asla yalnız bırakmayacaktık.
Kıbrıs Barış Harekatı'nda Washington ambargo uygularken Libya bize içi ABD silahı kaynayan tüm depolarını açtı. "İşinize yarıyorsa hepsini alın" dedi. Uçaklar bile verdi.
Birileri bugün Libya'yı parçalara ayırmaya çalışırken tabii ki onların da yardımına koşacaktık. Somali'ye giden bir Türk gencini ülkenin en yaşlı din alimine götürdüler.
Tüm ülkede en çok sevilen kişiydi 80 yaşını aşmış o kişi.
Türk genci içeri girer girmez hamle yaptı. Yaşlı adam bizim gencin ellerine sarılarak defalarca öptü. "Babam ölürken ilk gördüğüm Osmanlı torununun ellerini öpmemi vasiyet etti" dedi. Ardından "Çok geç geldiniz, nerede kaldınız" diye sitem etti.
Osmanlı adaleti yüzlerce yıl Somali'yi emperyalistlerden korudu. Günümüze gelindiğinde kan kokusu almış bir köpek balığından daha tehlikeli olan petrol kokusu almış emperyalistler, Somali'ye gözünü dikti.
Fitneyle, terörle iç savaşlar çıkararak dünyanın en verimli işlenmemiş tarım alanlarına sahip Somali'de yüzbinlerce insanın açlıktan ölümüne neden oldular.