Değişim için öfke yetmez, güven de gerekli!

Son günlerde sokakta insanımızın birbirine sorduğu en önemli soru, hiç kuşkusuz, "özelde ekonominin genelde siyasetin geleceğinin nasıl olacağı" sorusudur. Sorunun sorulmasının nedeni, en az sorunun niteliği kadar önemlidir. Zira "ne olacak bizim halimiz" diye soran insanlar düşünerek çıkış yolu bulamadığından etrafına bu soruları sormaktadır. Bu durum gerek iktidar gerekse muhalefet partileri açısından dikkate alınması gereken oldukça önemli mesajlar içermektedir. Burada alınması gereken ilk mesaj; yönetme kabiliyetiyle ilgili şüphenin genel kanaat haline gelmeye başlamasıdır. Seçmen, ki burada kastedilen AK Parti seçmenidir, yirmi yıldır desteklediği partisinin yönetme gücünü kaybettiğini ilk kez kabullenmeye başlamıştır. Bu kabullenme önemli bir aşamayı ifade etmektedir. Bir alternatif arayışı olacaksa bu ancak sorunu kabullenmeden sonra başlayacaktır. pushfn('ads'); Seçmenin sokağa yansıttığı diğer bir mesaj ise mevcut alternatif adaylara meyletmemesidir. Demek ki seçmen, mevcut muhalefetin yönetme konusunda henüz kendisine güven vermediğini düşünmektedir. Kısacası, seçmen ne iktidara güvenmektedir ne de muhalefete! O halde şu durumda siyasi partilerin seçmenlere her zamankinden daha fazla kulak vermeye ve yol göstermeye ihtiyacı bulunmaktadır. Bunun için elbette önce doğru teşhisler yapmak gerekmektedir. Seçmenlerin hangi saiklerle sandığa gittiği ve tercihte bulunduğu hususu, ilmi araştırmalar açısından her zaman ilgi çekici olmaktadır. Ülkenin ekonomik gidişatından seçmenlerin eğitim durumuna, uygulanan seçim sisteminden seçmenlerin yerleşim yeri bilgisine varıncaya değin sayısız faktör, seçmen davranışlarına kaynaklık etmektedir. Ama ne olursa olsun Türkiye'de seçmenlerin bir ideolog gibi düşünerek değil, büyük ölçüde "duygularıyla" hareket ettiğini hatırdan çıkarmamak gerekmektedir. Meramımızı somut bir örnek ile açıklayalım. 3 Kasım 2002 seçimlerine ilişkin yapılan birçok araştırmada seçmenlerin oy verme gerekçelerinde iki duygunun özellikle ön plana çıktığı bilinmektedir. pushfn('ads'); Bunlardan birincisi; "öfke" duygusudur. Seçmen ekonomik kriz sürecini iyi yönetemeyen DSP- MHP-ANAP hükümetine büyük bir öfke duymuştur. Ecevit'in sağlık sorunları üzerinden somutlaşan haliyle ekonomik ve siyasi sorunları bu üç partinin çözemeyeceği duygusu öfke ile birleşerek seçmende bir inanç halini almıştır. Öfke duygusu, elbette tek başına seçmenin niçin AK Parti'ye oy verdiğini açıklamamaktadır. Çünkü her ne kadar seçmen DSP-MHP-ANAP'a kızsa da niçin başka bir partiye değil de AK Parti'ye oy vermiştir sorusu cevapsız kalmaktadır. Burada da karşımıza en önemli ikinci duygu olarak "güven" duygusu çıkmaktadır. Seçmen, hizmetlerine şahitlik ettiği ama fikirlerinden ötürü yönetimden uzaklaştırılan ve iktidarına "izin verilmeyen" Erbakan Hoca'nın talebelerine "güven" duymaktadır. Seçmenler, Erbakan Hoca'nın oyunuyla kurulduğuna inandırıldığı AK Parti'nin yerel yönetimlerde yapılan hizmetleri merkezi iktidara taşıyacak genç kadroları ve projeleri olduğuna kanaat getirmiştir. Sonuç olarak, öfke ve güven duyguları birleşince iktidar değişimi de kaçınılmaz olmuştur. 2002 seçimlerindeki bu atmosfer üzerinden bugünün siyasal okumasını yaptığımızda ise neyin eksik olduğu apaçık ortaya çıkmaktadır. Bugün Türkiye'de AK Parti seçmeninin hatırı sayılır bir kısmında kendi partisine karşı, henüz öfkeye dönüşmese de, önemli oranda yabancılaşma başlamış durumdadır. Partinin günlük siyasette aksiyon