Avrupa'da Yaşayan Müslümanların Misyonu

Geçtiğimiz hafta Avrupa'nın içinde bulunduğu durumlardan belli ölçülerde bahsetmiş, İslam'ın Avrupa'nın gerçeği ve geleceği olduğu hususunu demografik veriler üzerinden ispat etmeye çalışmıştık. Elbette demografik veriler tek başına bir değerlendirme yapma imkânı sunmamaktadır. Ancak Avrupa'da Müslümanların sahip olduğu geniş potansiyeli göstermesi bakımından da bu veriler önem arz etmektedir. Nitekim bu verilerin oluşturduğu fotoğraf karesinin bir yanında yalnızlaşan ve yaşlanan Avrupa toplumları bulunurken diğer yanında ise genç yaş ortalamasına sahip Müslüman toplum yer almaktadır. Bu noktada son yarım asırdır göç hareketliliklerinin etkisinin çok daha belirgin olduğunu ifade etmiştik. Hatta göçün bu dönüştürücü etkisinin bugün çok daha anlamlı bir şekle bürünmüş olduğunu dile getirmiştik. pushfn('ads'); Bu anlamda parantez içerisinde belirtmek gerekirse Suriye, Irak, Afganistan gibi işgal ve iç karışıklıklarla çalkalanan ülkelerden kopup gelen milyonlarca Müslüman göçmen Avrupa için tespit bakımından bir vakıa iken Ukrayna krizi ile gelen göç, Hıristiyan göçmen ayrımının öncelendiği bir Avrupa yönetimini faş etmiş oldu. Buna karşın, bazı Avrupalı siyasetçiler nasıl konumlanırsa konumlansın, mevcut demografik parametreler İslam'ın ve Müslümanların Avrupa'nın geleceğinin şekillenmesinde sahip olduğu potansiyeli açıkça ortaya koymaktadır. O halde sorulması gereken soru; Avrupa'da yaşayan Müslümanlar bu potansiyelin ne kadar farkındadırlar veya bunun için neler yapmaktadırlar sorularıdır. Bu sorunun yanıtını ilk olarak 1980'li ve 90'lı yıllarda Avrupa'da Millî Görüş'ün etkin politikalar izlediği dönemden örneklendirerek vermek gerekir. O dönemde Müslüman toplumun niteliksel yükselişini önceleyen Erbakan Hocamızın Avrupa Müslümanları Meseleleri Konferansları aracılığıyla bir bütün halinde Avrupa'da yaşayan Müslüman toplulukların temsilcilerini de bir araya getirdiği bilinmektedir. pushfn('ads'); Erbakan Hocamız, bu faaliyetler aracılığıyla bir yandan Avrupa'da yaşayan Müslümanların potansiyelini harekete geçirirken diğer yandan ise Avrupa toplumlarına kurtuluşun yolunu göstermektedir. Nitekim Erbakan Hocamızın bu toplantılarda, iki kutuplu dünya düzeninin yıkılmak üzere olduğunu, Batı'nın yeni bir yol ayrımına geldiğini ve bu noktada Müslümanlarla birlikte yeni bir dünyanın kurulması için çalışmasının bir zorunluluk olduğunu sıklıkla dile getirdiğini biliyoruz. Kısacası Erbakan Hocamız Batı'dan etkilenen değil, Batı'yı etkisi altına alan bir bakış ile meseleleri ele alıyordu. Aradan geçen neredeyse 30 yıllık süreçte bu meyanda adımların atılmaması, bu etkinliklerin devam ettirilmemesi önemli bir handikap olarak karşımızda durmaktadır. Ancak Müslümanların potansiyeli de her geçen gün büyümektedir. Geçmişe nazaran eğitim ve kültür seviyesi bakımından önemli aşamalar kat edildiği bilinmektedir. Dolayısıyla harekete geçme konusunda geç kalınmış değildir. Avrupa'da yaşayan Müslümanların en önemli misyonu bu potansiyeli bir araya getirecek