Körün gördükleri

Bugün sizi Mesut Hekimhan dostumuzun hikâyesine davet ediyorum. Küçücük sıcacık bir mektup marifetiyle öğrendiğim hikâyesine

"Gözümün nuru dostum, körün gördüklerini görmek ister misin

Henüz ortaokul son sınıftaydım, gözlerimi kaybettiğimde. Farkında değildim "gözleri görmemek" ne demektir. Sosyal çevrem nasıl olacaktı, eğitim hayatım ve ömrümün geri kalanını hangi şartlarda geçirecektim Zorluklarla mücadele edebilecek gücü bulabilecek miydim

Önümdeki en büyük engel belki de ailemin beni kabul edip etmeyeceğiydi. Babamın beni toplumdan saklamayarak insan içine çıkarması, eğitim hayatımın devam etmesi için elinden gelenin fazlasını yapması, maddi sıkıntılarına rağmen ihtiyaçlarımı ertelememesi, -diğer çocukları gibi- beni sevdiğini gösteriyordu. İşte bu başlangıç beni coşkulu, mutlu, mücadeleci kılacak ve her karşıma çıkan engele rağmen pes etmememi sağlayacaktı. Liseye kaydım yapılırken okul idaresinin babama, "Başına gelebilecek hiçbir işten okul idaresi sorumlu değildir" anlamında bir belge imzalattıklarından haberim yoktu tabii.

Beni olduğum gibi kabul edip diğer öğrencilerinden ayırt etmeyerek sınavlarda "ayrı" soru hazırlamayan, tahtaya sürekli kaldıran, zorlayan ve bana eşit şans tanıyan hiçbir öğretmenimi unutmuyorum. Zira üniversite öğrenimim esnasında, "Gözün görmüyor da ne işin var buralarda bize sıkıntı yaşatıyorsun" ve "Senin gözün görmüyor, ne yaparsan yap yüksek not veremem, dikkat çeker" diyen öğretim elemanlarını unutmadığım gibi

Okul bitip öğretmen olarak atandığım ilk zamanlarda çalıştığım okul müdürünün bana bakış açısı çok iyiydi ve destek veriyordu. Bu durum, öğretmenlik hayatıma başarı olarak yansıdı elbette. Okul idaresi, öğrencilerim ve çevre beni benimsemişti. Şevkle işime sarılıyor ve sevdiğim işi yapmaktan mutlu oluyordum. Daha sonraki yıllarda ise görme engelimi kabullenemeyen idarecilerle karşılaştım. O idareciler tarafından incelemeler, soruşturmalar geçirsem de görevimi hakkıyla yerine getirdiğim için bir zarar görmedim. Tabii önyargıların içimde açtığı yaraları saymazsam

Görme engelliler okuluna atanmamla birlikte görme engelliler camiası, aileleri, eğitimcileri ve idarecileriyle ilgili gerçek fikirler edinme imkânı buldum. Ne yazık ki eğitimcilerin ve idarecilerin bile sözünü ettiğim önyargıyı taşıdıklarını, hatta biraz daha ileri gideyim -görme engellileri sevmediklerini- fark ettim. Kurumun maddi getirisi ön planda tutuluyordu orada ve insani olan ne varsa ikinci plana itiliyordu. Söz gelimi, görme engellilerin hayatında en önemli konu olan bağımsız hareket ve baston eğitiminin on dakika bile verilmiyor olması derdimi anlatmam için yeterli bir sebep oluşturuyor.

Gözümün nuru dostum

Farklı kurum ve kuruluşlarda çalışan görme engelli kardeşlerimin yaşadıklarından edindiğim tecrübe de kanaatimi pekiştiriyor: Görme engelliler kabul edilmek istenmiyor. Devletimizin hukuki düzenlemeleri neticesinde oluşan pozitif ayrımcı hava ise engelliler hakkında karar veren kurum ve kuruluşlarda engellilerin etkili ve yetkili olmamaları sebebiyle verimli olamıyor veya çok az olabiliyor.